Category: NCAA
Pac-10’in Çoğalmaya İhtiyacı Var #3
Pac-10’in Çoğalmaya İhtiyacı Var #2
Lise üçüncü sınıfta mortgage piyasasındaki babası iflas edince, Crabbe’nin lisesine geçen ve o takımda bölgesel şampiyonluk kazanan Richard Solomon da gelişme göstermesi beklenen diğer bir sophomore. Bu arka planda Crabbe’nin en yakın arkadaşı olması çok garip karşılanmayabilir. Ancak çocukluk hikayelerini okuduğunuzda durum değişebiliyor. Bahse konu lisenin de kurucusu olan rahibin torunu olan Crabbe, lisedeyken babasıyla olan antrenmanlarını 1000 şut atmadan kesmeyen, kimilerinin yaptığı işe kendisini adamasını takdir edeceği, kimilerininse bunu saplantılı bir teslimiyet olarak tanımlayıp fazla muhatap olmayacağı bir adam. Ama gerçek spor kahramanlarının büyük çoğunluğunun arkasında bu türden bir kişiliğin yattığını biliyoruz. Crabbe bugünlerde idmandan sonraki tarifesini 200 şuta çekmiş, ancak asıl gelişimi göstermesi için zamanın geldiğinin o da farkında. Solomon ise küçüklüğünü karate kurslarında geçirdikten sonra sadece altı sene önce basketbol topuyla tanışmış, buraya gelmeden önce sadece topu sürmeyi ve şuta kalkmayı bildiğini itiraf eden kendiyle barışık ve nispeten daha rahat bir eleman. (Yazı Ahmet Çakar’ın kişisel tahlilleri gibi bir hal aldı, Yadigar Güner’den bahsediyoruz sanki…) Savunmada iyi bir kesici olduğunu çaylak sezonunda da gösterdi, ancak rebound konusunda dizleri her an iflas edebilecek senior Harper Kamp’e vereceği destek üst düzeyde olmalı. Ayrıca geçen sezon boyalı alanda rakibini ekarte ettikten sonra becermekte zorlandığı kolay bitirişler konusunda yol katetmesi de gerekiyor.
Takımdaki en önemli soru işaretlerinden biri Kamp’in dizleri, evet. Onun sahaya çıkmadan önce geçirdiği süreç, biraz Ledley King’in Tottenham maçlarından önceki bilim kurgu filmlerini hatırlatan ritüeline benziyor. 2009-10 sezonunun tamamını kaçırdıktan sonra, geçtiğimiz sezonun ikinci yarısında da sürekli ağrılarla oynadığı sır değil. Takımın pota altı rotasyonundan herhangi birinin, onun sakatlığını unutturacak bir adım atması ufak çaplı bir mucize olur. Pasaport sorunları nedeniyle bir aydan uzun süre Kenya’da mahsur kalan Bak Bak, fizik olarak takımın geri kalanına yetişse bile çapını aşağı yukarı bildiğimiz bir topçu. Eski walk-on Robert Thurman, takımın Avrupa turunda gösterdiği gelişimle rotasyonun bir parçası olacağa benziyor. İki uzun çaylak Christian Behrens ve David Kravish de bu sezon öncesi turda Kamp ve Bak’ın eksikliklerinde zaman zaman forma şansı bulmuş oyuncular olsa da onların katkısından konuşmak için daha çok erken.
Head Coach: Mike MONTGOMERY (California ile 64-37, toplamda 611-281)
Head Coach: Sean MILLER (Arizona ile 46-23, toplamda 166-70)
Pac-10’in Çoğalmaya İhtiyacı Var #1
Gökmen Özdenak’ın gündem yaratan bu cümleleri karşılık buldu ve Colorado ile Utah’ın eklenmesi sonrasında artık biricik konferansımızdan bahsederken Pac-12 demek zorundayız. Ağza eskisi kadar iyi oturmaması bir yana, dahil edilen programların düzeyi de tatmin edici olmaktan uzak. Hele geçtiğimiz iki senelik süre zarfı içerisinde adı geçen takımlardan sonra. Big 12’in parçası olan Texas, Texas Tech, Texas A&M, Oklahoma, Oklahoma State ve Baylor gibi programların ilavesi ile 16 takımlık bir süperkonferans oluşturma ütopyası sonuçsuz kaldıktan sonra, ‘pilavdan dönenin kaşığı kırılsın’ düşüncesiyle sarıldıkları Colorado ve Utah’ın konferansın standartlarını yakalaması belli bir zaman alacaktır. Futbolda işler çok kötü başladı, burada en azından Colorado deplasmanı beraberinde getirdiği coğrafi zorluklarla birlikte bir Bolivya etkisi yaratabilir. Kadroda da eli yüzü düzgün birkaç elemanın olduğu söyleniyor. Belki Klay Thompson ve DeAngelo Casto’nun gidişini izlerken, basında da geçen sezonki uyuşturucu haberlerinin işlenmesiyle zor bir ölü sezon geçiren Washington State’i altlarına alabilirler o potansiyel varsa.
1) Washington Huskies:
“If you go off how I play in the game, I’m very emotional. I’m always pumped. So I could get people thinking I’m a bad person. But those same people who call me a bad person, once they meet me, they’re like, ‘Man, that Tony Wroten, he’s a whole different person.'”
Wooden Award 2012 – Pivot Adayları
Biraz tembel davrandık, yeni sezon kapıyı çalmak üzereyken ilk beşimizi tamamlayan parçayı da takdim edelim.
Kaybedilen iki son sınıf oyuncusu, yerleri kolaylıkla doldurulabilecek türden isimler değil. Her ne kadar şu sıralarda ‘Neden geldim Cantu’ya, tutuldum kaldım avare’ adlı dizeleri mırıldanmakla meşgul olsa da David Lighty savunmada üstlendiği rol ve rakip arka alandan Sullinger’a kanalize olan yardımları cezalandırmakta gördüğü işle bu isimlerden daha önemlisi. Ancak ikinci olarak saydığım işte daha büyük bir usta olan Jon Diebler’ın yokluğunun yaratacağı sancıları da hafife almayın. Bu noktada geçen sezon 44% ile 51 adet üçlük bulan ve her iki kategoride de takım lideri Diebler’ı en yakından takip eden isim olan senior William Buford, rolünü skorda bazı maçlarda Sullinger’ı aşabilecek kadar ileri taşımalı. (Geçen sezon maç başına 11.3 sayı kaydediyordu.) Kaybedilen diğer son sınıf öğrencisi Dallas Lauderdale ise şatafatlı istatistiklerin adamı olmasa da, savunmaya koyduğu sertlik ve istikrarlı olarak ortaya koyduğu iş disipliniyle genç oyuncular için iyi bir örnek, takım kimyası için de önemli bir yapıştırıcı görevi görüyordu. Fakat işin manevi boyutunu bir kenara bırakırsak, yeni gelen gençlerin performansı sonrasında onu unutmak çok zor olmayacaktır. Açın gençlerin önünü!
Festus EZELI (Vanderbilt)
Belki Robert Sacre da aday listesinde yer almayı hak ediyormuş. Blame Canada!
G Tu Holloway, Xavier, 6-0, Senior
G Tony Wroten Jr., Washington, 6-5, Freshman
F Harrison Barnes, North Carolina, 6-8, Sophomore
F Perry Jones III, Baylor, 6-11, Sophomore
C Jared Sullinger, Ohio State, 6-9, Sophomore
Wooden Award 2012 – Forvet Adayları
Uzun bekleyişin ardından bu hafta ABD sınırları içerisinde basketbol topu sekmeye başlayacak. Bazı NBA hayranları bu cümleyi dudak bükerek okumuş olabilir ama herkes için güzel bir haber olmalı. Sezon öncesi yapılan sıralamalarda büyük çaplı yeniden gözden geçirmelere yol açacak sonuçlar da izleyeceğiz muhtemelen. Ama Harrison Barnes ve arkadaşlarının pole-positiondaki yerini tehdit edecek bir takım ortaya çıkmayabilir. Geçen seneki hayal kırıklığı yaratan başlangıcının ardından, turnuva zamanı toparlanan Barnes bu sene de All-American olmaya en yakın gördüğüm iki forvet arasında yerini alıyor. Farklı olarak, bu sefer tahminimi üzerine inşa edebileceğim birkaç veri de var.
Geçen sene genç nüvesiyle beklentileri aşıp Elite Eight oynayan UNC’de kampüsteki bu yakarışlar karşılığını buldu ve lokavt ihtimalinin ciddiyeti anlaşılmadan önce 2011-12 sezonunda bir NBA oyuncusu olmasına kesin gözüyle bakılan Barnes ve pota altı ikilisi (John Henson, Tyler Zeller) okula geri dönmeye karar verdi. Geçen sezonun ortasında direksiyonu Larry Drew II dengesizinden devralan Kendall Marshall ve ilk beşi tamamlayan Reggie Bullock da Chapel Hill’i terk etmek için doğru zamanı bekliyor. 2009 takımı gibi eksiksiz bir kadro yok belki önümüzde, fakat kesinlikle en büyük yetenek yığınlarından biri. Lisede iyi bir şutör olarak etiketlenen Bullock’un geçen sene çizgi gerisinde arıza yapmasından sonra, P.J. Hairston’ı ezeli rakip Duke’un elinden kaparak buradaki açığı kapatmayı planladılar. Bunun yanında Zeller-Henson ön alanı yeteri kadar korkutucu değilmiş gibi, Lakers ile iki şampiyonluk sahibi Bob McAdoo’nun blok ve rebound yeteneklerini irsi olarak almış yeğeni Michael McAdoo da takıma eklendi. Roy Williams hanedanlığını iki farklı takımla kurduğundan ve UNC’de Dean Smith’in halefi olmak gibi zor bir göreve kalkıştığından olsa gerek modern zamanın en iyi koçları sayılırken yeteri kadar saygı görmüyor. Fakat bu sezon sonunda bir Williams takımı 10. kez büyük dansa 1 numaralı seribaşı olarak katılacaksa, onu bu tartışmalarda görmezden gelmek hayli zor olacaktır.
Takımda onun skor liderliğini tehdit edecek birisi yok. Ancak bu Barnes için tahmin edildiğinin aksine, avantajlı bir durum oluşturmuyor. Geçen sezon takımdaki iç-dış dengesini sağlayabilmek için, dış şut merkezine oturttuğu hücum portföyünü biraz daha boyalı alan eksenine kaydırması şart. Burada Marshall-Bullock-Hairston üçlüsünün hücuma getireceği destek çok kritik olacak. Zira takımdaki rollerin öngördüğü şekilde Barnes, içeriden ana skor opsiyonu Zeller olan ve Henson’ın süpürücülüğüyle yeter pota altı üretimini sağlayan UNC’de takımın birincil dış opsiyonu. Bu da ona oyununun tamamlanmamış yönlerini geliştirmesi noktasında ket vurabiliyor. Bu sene içeriyi daha çok zorlayan, daha fazla fiziksel temasa giren ve faul çizgisini sık ziyaret eden bir Barnes görmek, tüm NBA gözlemcilerinin ortak beklentisi. Fakat bunun için Bullock’un tüm yazı bir savunma spesiyalistine dönüşmekle harcadığı bir ortamda, Marshall’ın yeni bir silkinme gösterip skorer kimliğini ortaya çıkarması gerekir. Bu gerçekleşirse Marshall’ın All-American unvanı hususundaki şansını da masaya yatırmamız gerekebilir elbette.
6-11, Sophomore
Geçen sezon pota altındaki Jones ikilisinin yeteneğine fazla güvenen Baylor, sezon içerisinde kolej basketbolunda tecrübenin ne kadar önemli bir faktör olduğunu zor yoldan öğrenen son takım olacaktı. Sezona Tweety Carter ve Ekpe Udoh gibi -her şeyden önce gerçek olamayacak kadar güzel- iki ismi kaybederek giren Bears, özellikle bu ikiliden ilkinin yerini doldurma konusunda çok kötü iş çıkardı. Oyun kurucu pozisyonunu sophomore A.J. Walton’a emanet etmek kesinlikle güvenli bir hareket değildi. Onu freshman Stargell Love ile yedeklemekse bir adım daha ileri atmak anlamına geliyordu. Sonuç: 23.4% ile tüm Division I takımları içinde South Florida’dan sonra en kötü top kaybı oranıyla oynayan takım, son altı maçının beşini kaybederek turnuvayı evden izliyordu. Sezon öncesinde onları şampiyonluğa götürecek mesih ilan edilen Perry ise son iki maçta toplam iki saha içi isabeti buluyordu.
Bu sezona girilirken acil müdahale gereken yerin kısa rotasyonu olduğu açıktı ve Scott Drew da ilk iş olarak geçen sene daha düşük seviye bir basketbolun oynandığı NJCAA turnuvasında MVP ödülünü kazanan Pierre Jackson’ı ilk beş oyun kurucusu olması için transfer etti. Geçen sezon kurallar gereği kenarda oturan Brady Heslip de, takımın skor yükünü çekmenin dışında 1 numaradaki sancılara da yardımcı olan LaceDarius Dunn’ın ayrılışını unutturmalı. Eğer kısa rotasyonundaki bu transferler -California’dan alınan Gary Franklin de sezonun ikinci yarısıyla birlikte oynamaya başlayabilecek- yerine oturursa bu yeteneklerin 7-9’luk son konferans derecelerini aşacağı ve geçen sezon öncesinde hak etmeden oturdukları Top 10 listesinin gerçek bir mensubu haline geleceği öngörülebilir. Waco’da her şey yolunda gitse ve Baylor bunu başarabilse dahi, sınıfının 5 numaralı yeteneği olarak gösterilen Quincy Miller’ın doğrudan katkı vermesi Perry’nin başını ağrıtabilir. Perry karakter konusunda şimdiden kendi sahip olduğu malzemeden fazlasını gösteren Miller’ı bir rakip olarak görmediğini, takım başarısı için onun yardımına ihtiyaç duyduğunu vurgulasa da bu takımın lideri olduğunu henüz kanıtlamadı. Ve söz verdiği üzere dramatik bir mantalite değişimiyle geri dönmeyecekse, bu takımın sezon içinde Miller’ın takımına dönüşmesi bile sürpriz olmaz.
Hem Perry de Harrison gibi sophomore, hem de bundan bağımsız olarak kariyeri boyunca her alanda riskli bir seçim olacak gibi görünüyor. Ama maksat muhabbet olsun. Geçen sezon turnuva zamanında silinip giden ve beni de büyük hayal kırıklığına uğratan Terrence Jones, geçenlerde John Calipari’nin ‘bu sezon ülkenin en iyi oyuncusu olabilir’ açıklamasının ertesi gününde takım içi maçta 52 sayı-16 rebound ile oynamış. Calipari’nin kontrolde olduğu bir yerde, meşruiyetine inanmayacağım bir performans. Kansas’ta Marcus Morris, Markieff Morris ve Josh Selby’nin ayrılmasından sonra alpha dog haline gelecek ve hiç sekmeyen bir başarı geleneği olan takımda parlaması sürpriz kabul edilmeyecek Thomas Robinson ise benim listemde T-Jones’un üzerinde yer alıyor. Geçen sene Morris Biraderler’in gölgesinde kalırken bile en iyi NBA kumaşına sahip olduğunu düşünüyordum Robinson’ın. Johnson-Taylor guard ikilisi de bir boyalı alan silahı için ideale oldukça yakın bir ikili, onu beslemekte tereddüt etmeyeceklerdir. O da ciddi bir aday haline gelebilir yani. Kris Joseph’ı, Khris Middleton’ı ve yukarıda bahsettiğimiz parlak Calipari çaylaklarından Davis’i de yakından takip edeceğiz. Elias Harris, kızımız olacaktı.
Kazananların sıralı listesi aşağıda:
Tim ABROMAITIS (Notre Dame)
6-8, Senior
Michael GLOVER (Iona)
6-7, Senior
Drew GORDON (New Mexico)
6-9, Senior
Draymond GREEN (Michigan State)
6-7, Senior
JaMychal GREEN (Alabama)
6-8, Senior
Elias HARRIS (Gonzaga)
6-7, Junior
John HENSON (North Carolina)
6-11, Junior
Robbie HUMMEL (Purdue)
6-8, Senior
Kevin JONES (West Virginia)
6-8, Senior
Terrence JONES (Kentucky)
6-8, Sophomore
Kris JOSEPH (Syracuse)
6-7, Senior
Trevor MBAKWE (Minnesota)
6-8, Senior
Doug McDERMOTT (Creighton)
6-7, Senior
Khris MIDDLETON (Texas A&M)
6-7, Junior
Reeves NELSON (UCLA)
6-8, Junior
Andrew NICHOLSON (St. Bonaventure)
6-9, Senior
Thomas ROBINSON (Kansas)
6-9, Junior
John SHURNA (Northwestern)
6-9, Senior
Jeffery TAYLOR (Vanderbilt)
6-7, Senior
Keith WRIGHT (Harvard)
6-8, Senior
Tyler ZELLER (North Carolina)
7-0, Senior
Nekst: Pivot Adayları
Mydonose Kolejliler 2011-12
Afiyet olsun.
Wooden Award 2012 – Guard Adayları
Wooden Award aday listesinin açıklanmasıyla, NCAA’in en temel sezon öncesi ritüellerinden birini arkamızda bıraktık. Aslında neredeyse bir hafta geçti üzerinden. Lokavt görüşmeleri günlük hayatın bir parçası halini aldı ve Billy Hunter’ın falan artık masadan ‘hacılar yarın ne yapıyoruz’ diye kalktığını düşünmeye başladım. Odağımızı biraz daha NCAA tarafına kaydırabiliriz…
NBA’de varlığını sürdürmesini engelleyecek çok fazla defekt barındırıyor oyunu. Fakat bunları zamanı geldiğinde konuşuruz. Şimdilik -hala klasik bir oyun kurucu olmaktan çok uzak olsa da- yukarı çektiği organizasyon meziyetleri, 1.6 seviyesine getirdiği asist/top kaybı oranı ve maç başına 35% düzeyinde atmaya başladığı ve bir tehdit olarak oyununa kattığı üç sayılık atışlarıyla kolej basketbolu seviyesi için handikap olmayacak bir düzeye taşıdı tüm gediklerini. Enerjisi ve güçlü üst yapısının yardımıyla, kısa boyunun da sorun teşkil etmesine izin vermiyor.
Will BARTON (Memphis)
6-6, Sophomore
Dee BOST (Mississippi State)
6-2, Senior
William BUFORD (Ohio State)
6-5, Senior
Allen CRABBE (California)
6-6, Sophomore
Aaron CRAFT (Ohio State)
6-2, Sophomore
Marcus DENMON (Missouri)
6-3, Senior
Ashton GIBBS (Pittsburgh)
6-2, Senior
Jorge GUTIERREZ (California)
6-3, Senior
Tim HARDAWAY JR.** (Michigan)
6-5, Sophomore
Joe JACKSON (Memphis)
6-1, Sophomore
Scoop JARDINE (Syracuse)
6-2, Senior
John JENKINS (Vanderbilt)
6-3, Junior
Orlando JOHNSON (UC Santa Barbara)
6-5, Senior
Darius JOHNSON-ODOM (Marquette)
6-2, Senior
Jeremy LAMB (Connecticut)
6-5, Sophomore
Kendall MARSHALL (North Carolina)
6-4, Sophomore
Ray McCALLUM (Detroit)
6-1, Sophomore
Peyton SIVA (Louisville)
6-0, Junior
Jordan TAYLOR (Wisconsin)
6-1, Senior
Casper WARE (Long Beach State)
5-10, Senior
Maalik WAYNS (Villanova)
6-2, Junior
Bunlar içinden Hardaway Jr.’a olan sempatim zaten biliniyor. Onu gerçek bir aday olarak gördüğüm söylenemez ama Taylor, Lamb ve Jenkins’in All-American Team için ciddi birer aday haline gelmeleri beni şaşırtmaz. Bir de yeri gelmişken Jackson’ın olayını bir türlü anlamadığımı belirtmeliyim. Çok fazla süre almadığı geçen sezon bir şeyler kaçırmış olabilirim diye düşünüp, bu yaz ABD milli takımıyla da izledim ama…

İkinci guard pozisyonu için adayımsa, sezon öncesi listesinde kural gereği yer bulamayan çaylaklardan biri… Ve Austin Rivers*** değil… Bayağı bir dark horse seçimi olacağı açık, fakat Nike Hoop Summit’te vurulduğum yetenek Tony Wroten Jr.’a gidiyor benim diğer erken oyum. Onu da en azından listeye girdikten sonra konuşuruz, doğmamış çocuğa don biçmeyelim.
Her defasında bunlara harcamak istemiyorum elemanlar için kullanacağım kelimeleri ama merak eden çıkacaktır:
* Jrue Holiday’in kardeşi.
** Tim Hardaway’in oğlu.
*** Doc Rivers’ın oğlu.
Nekst: Forvet ve Pivot Adayları
Legalize Kemp
En son 2009 yazında bahsetmiştik Shawn Kemp’ten. Babanın 39 yaşındayken -inanması oldukça güç biçimde- forma girdiğini ve İtalya’nın Premiata Montegranaro takımıyla anlaştığından bahsetmiştik. NBA’deki son yılları, özellikle de Orlando’daki sezonu doksanların başındaki namına leke sürmekten başka işe yaramamıştı. 2009’a gelene kadar geçen altı senede ise Kemp, birtakım rehabilitasyon çabalarına rağmen fazla kilolarından kurtulamamış, servetinin büyük kısmını gayrimeşru çocuklarının annelerine ödediği tazminatlarla kaybetmiş ve en sonunda da yapbozun son parçası olmaya çok uygun düşen bir şekilde marihuana bulundurmaktan tutuklanmıştı. Doğrusu kariyerine geri dönüş yapmasını beklemek akıl sınırlarını biraz zorluyordu. Fakat Montegranaro takımının sportif direktörüyle olan arkadaşlığı ve yılan hikayesine dönmüş geri dönüş planlarını bir ölçüde gerçekleştirmek adına bu hareketi yaptı. Ya da sadece manşet olduğu günlerin özlemini duyduğu için… Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Zira takımla üç hazırlık maçına çıktıktan sonra, kasırgadan etkilenen Houston’daki evinin bakımını sağlamak için acı vatana dönüyordu.
Gayrimeşru çocuk hikayesi bayağı popüler ve yazar-yorumcu takımının kapsamla uyumundan bağımsız olarak gönderme yapmaktan hoşlandığı bir hikaye. O yüzden daha fazla çekiştirip uzatmayacağım. Fakat şu anda mahkemelerce onandığı kadarıyla -elimize ulaşan son rakamlara göre- 9 farklı kadından 11 yasa dışı çocuk yapmış durumda Kemp. Bahse konu annelerden bir tanesi eski WWE divalarından Nikki Giavasis ve bu ablamız Chris Benoit’nın tartışmalı ölümünde pay sahibi olduğu öne sürülen biri. Kemp aşk adamı olmayı biraz fazla abartmış ve ortaya pek tekin olmayan bir portföy de çıkarmış yani. Yine de bu konuda yetmişlerin iyi guardlarından Calvin Murphy’nin 14 gayrimeşru çocukluk rekoruna ulaşması pek kolay değil. Her neyse… 2009 yazında Reign Man bu beklenmedik geri dönüşü hazırlarken, saçtığı tohumlardan biri de önemli kolejlerden burs teklifi alan bir basketbolcu adayı haline gelmişti. Bu onur listesine adını ilk sıradan yazdırmış, en büyük çocuk Shawn Kemp Jr. bahsettiğimiz.
Hikaye şu ki, 2009 liseli sınıfında birçok saygın site tarafından Top 100 içerisinde gösterilen Kemp Jr. Philadelphia’daki Reebok All-American Camp’e davet edilir, antrenörlerden biri yanına gelir ve şu dialog gerçekleşir.
– Dan Jennings?
– …
– What’s your name, kid?
– Shawn Kemp.
– What’s your name?
– You ain’t Shawn Kemp.
Aslında yüzündeki ifadeye, hafif şekilsiz kulaklara bakıldığı zaman çaylak sezonunda ligi kasıp kavuran Sonics efsanesiyle benzerliği görmek çok zor değil. Fakat biraz radar altı kaldığını da hesaba katarsak inanılabilir bir hikaye. O dönemlerde ESPNU ve rivals.com listelerindeki yeri 70-80 arasında değişmekteydi ve her ne kadar işaretler birkaç sene içerisinde bir 7-footer haline gelebileceğini gösterse de yapılan iyi yorumlar elde olandan çok, ileride olabilecekler üzerinden güç alıyordu. (7-footer muhabbeti de lisede takıma almadan önce bacaklardaki kılları kontrol eden beden eğitimi hocalarından çıkıyordu zaten. Kanat genişliği 7-1, bacakları ise şimdiden 19 numaraydı ve babası da uzundu. Bu üçü yeterli, öyle değil mi?) Bugün Kemp Jr.’ın boyu 6-9 gösteriliyor ve -bundan birkaç sene önce düşünüldüğü gibi- 5 numarada oynaması çok kolay değil. Ancak hakkındaki en büyük çekince bu değil. 2009 yazında Alabama, Georgia, Ole Miss ve Cincinnati gibi iyi programlardan burs teklifi alan ve bunlardan ilkini tercih eden Kemp Jr. şöhretin ilk ışıklarıyla karşı karşıya görünüyordu. Alabama tercihini eve -yani annesiyle birlikte çocukluğundan beri yaşadığı Georgia’ya- yakın olmak istemesiyle açıklıyordu. Anlaşılan anneyle birlikte yaşamak hepimiz gibi onu da baymıştı ve o kadar da yakın olmak istemiyordu ki daha yakın seçeneklere yönelmedi. Fakat bu dört programdan gelen burs tekliflerinden çok daha fiyakalı olan, daha uzak diyarlardan Washington ve Indiana’nın da kendisiyle ilgilendiklerinin yazılıp çizilmesiydi.
Fakat işler beklendiği gibi gitmedi ve Kemp Jr. önce Alabama’da, sonra da transfer olduğu Auburn’de akademik olarak yeterlik gösteremediği için parkeye çıkamadı. Aslında freshman sezonu olması gereken 2009-10 sezonunu askeri bir ara kademe okulunda geçirip en azından paslanmamaya çalıştı, fakat geçen sezon bunu bile yapamadı ve basketboldan tamamen koptu. Bunun basketbola ancak sekizinci sınıfta başlayabilmiş biri için, önemli bir geri adım olacağı tahminini yapmak kötü niyet gerektirmiyor. Yeteneği konusunda da insanlar eskisi kadar yüksekten uçmuyor. Eski coachları elbette onu pohpohlamaya devam ediyorlar, ancak bu tip adamların ulusal basına çıkabilmesi ancak bu şekilde mümkün olabildiğinden onların söylediklerine fazla itimat etmemek gerek. Şu anda babadan aldığı genlere teşekkür etmesini gerektiren üstün bir atletizmle donandığını söyleyebiliriz. İzlediklerimiz gösteriyor ki, buna patlayıcı gücünü de eklemeliyiz. Fakat oyununun diğer yanlarında tamamlanması gereken milyonlarca şey olduğu da açık. Test kitapları arasında geçen bir kışın üzerine bu hamlığın yeni bir boyut kazanması da beklenebilir. Ancak Washington’ın başındaki Lorenzo Romar’ın son yıllarda NBA’e gönderdiği topçuları düşününce… Ona güvenmezsek kime güveneceğiz? Romar yeni müstahdeminin şu anda 120 kilo çektiğini, ama antrenmanlar başladıktan sonra sezona 10-15 kilo daha hafif girmesini umduğunu belirtiyor. Benim bu seneki Nike Hoop Summit kadrosu içindeki favorilerimden oyun kurucu Tony Wroten Jr. başta, yine birçok yakışıklı prospect ile imzalayan Romar’ın elinin en zayıf olduğu nokta pota altı rotasyonu gibi gözüküyor. Yani bu çocuğun en azından kolej kariyerinin, babasınınkinin üzerinde seyretmesine ihtiyacı olacak. Birkaç aylık Kentucky macerasının sonunda, takım arkadaşlarının altın zincirlerini çaldığı gerekçesiyle takımdan kovulan Kemp Sr. çocuğu için çıtayı çok yukarı koymuyor.

Babasıyla ilişkilerini de merak ediyor olabilirsiniz, zira Kemp Sr. insanlığın gördüğü en şefkatli baba olarak tanınmıyor. Kemp ile henüz 19 yaşında bir çaylakken tanışan Genay Doyal, iki yıllık bir ilişki sonrasında bir erkek çocuğa hamile kalıyor. Evli olmamalarına rağmen çocuklarına Shawn ismini koyuyorlar. Shawn Jr. iki yıl Sonics maçlarına gelip gittikten sonra, etrafında dönenlerin pek de farkında olmadan 1996’da -yani beş yaşındayken- annesiyle birlikte dümeni doğu yakasına kırıyor ve Georgia’ya taşınıyorlar. Çiftin ayrıldığı 1994 senesinden sonraki ilk baba-oğul buluşması, ancak 2000 sezonunda gerçekleşebiliyor. Senaryo şu: Babasını bir kez daha -ve bu sefer biraz daha bilinçli olarak- seyretmek isteyen küçük, Atlanta-Cleveland maçına gider. Babasını bulur, ancak takım otobüsü Cleveland’a geri dönmek üzere yola çıkıncaya kadar sadece 15 dakika konuşabilirler. Kemp Sr.’ın bunca kötü repütasyonu nasıl elde ettiğini sanmıştınız? Ancak uyuşturucu ve silah muhabbetinden ikinci içeri girişi sonrasında -genelde insanlar orada hayatlarının üzerine düşünebiliyorlar- bu sefer bağlantıyı kuran Kemp Sr. olur ve o günden sonra her yaz oğluyla sahaya çıkıp antrenman yapmaya başlar… En azından burada bir mutlu sondan bahsedebiliriz.
Kemp Jr.’ın bir de Avrupa’da journeyman kariyeri yaşayan bir eski basketbolcu dayısı var. Tayvan’da, Japonya’da, Fransa ve İspanya’nın genellikle alt liglerinde ve Almanya’da Bremerhaven’da forma giymiş. Bir ara Fransa’da Slam Dunk şampiyonluğu var, kariyerinin sonunda da L’Hospitalet takımında Serge Ibaka’nın takım arkadaşı olmuş. Pek parlak bir kariyer değil, ancak o da yeğeniyle top atmaya bayağı meraklı. Kemp Jr. için hayat 19 yaşından sonra olması gerekenden bayağı yavaş ilerlemiş, ancak bu birçok kişi için geçerli olabiliyor. Şu anda yaz okulunda dirsek çürütmekteymiş, babası gibi eşek olmamak için okuyacaktır. Daha sonra da 40 numaralı ve arkasında Kemp yazan bir formayla Seattle’daki en iyi kolej takımında sahaya çıkmak gibi büyük bir şans onu bekliyor. Salonda binlerce akrabası olacak. (Bir Cengiz Han esprisi kaçınılmazdı.) Romar gibi bir adamın desteğinin ne kadar değerli olduğunu da fark ederse, dayısından iyi babasından kötü bir kariyer elde etmemesi için hiçbir sebep yok. Eğlenceli çocuk, MySpace’ten gelen mesajlarla tanıdığı üvey kardeşleriyle ilişkisini de şöyle anlatmış:
“I guess they just went on and searched. I got a message saying, ‘I’m your brother,’ and I was like, ‘Oh, OK.'”
YF 2011 Blog #5: The Outsiders
Aslında bu sınıftaki esaslı sleeper adaylarımın bir kısmını (Tyler Honeycutt ve Darius Morris) burada detaylı bir şekilde ele almıştım, bazılarını da (sağlıklı bir Reggie Jackson ve Nikola Mirotic) hazırladığım mock draft kapsamında bir dalavere yapıp hak ettikleri sıralardan seçtirdim. Bir sınıfın kalitesini belirleyebilecek parametrelerden olan 20-40 aralığındaki -bir başka deyişle draftin omurgasındaki- yetenek seviyesine baktığımızda, bu açıdan da çok tatminkar bir sınıfla karşı karşıya olmadığımızı görüyoruz. Zira son çekilmeler yaşanmasaydı, şimdi lotaryadan gidecek elemanların bir kısmı burayı zenginleştiriyor olacaktı. Ancak yine de birkaç yıl sonra tatlı sürprizler haline geldiğini görebileceğimizi tahmin ettiğim yakışıklı topçular var. Aşağıda 10 tane ismi sıralayacağım, ancak bunlarda tam isabet yapmayacağımın ben de farkındayım. Muhtemelen bazılarını şu anda genel menajerlerden uzaklaştıran birtakım özellikleri onlara yolculuklarının daha hemen başında engel olacaktır. Diğerleri de hiçbir zaman lotarya seçimlerinin bulduğu fırsatları bulamayacak, kariyerlerini ‘acaba’ soruları eşliğinde bambaşka yerlerde sürdürecektir. Yine de bir şansımızı deneyelim…
UCLA, Jr.
6′ 5”, SG
Riverside, California (1990)
Aslında Lee’nin oyununun en çok o istisnalardan biri olan Shipp’e benzediğini kabul etmeliyiz. Acayip bir atlet. 6′ 10” kanat açıklığına, pozisyonunda pek sık görülmeyen bir üst yapıya ve yine tatmin edici bir hıza sahip. Shipp’in aksine NBA için yeterli olabilecek bir hücum kumaşına da sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ona oranla eksik olan yanıysa doğru karar verme yetisi -ki küfürler de tam olarak bu noktada devreye giriyor. Fakat özellikle son dönemde Howland’ın kendisini oyun kurucu bölgesinde değerlendirmeye başlamasıyla birlikte orada da bir gelişim sağladığını gördük. Son dönemde baş gösteren kolej oyunuyla dikkatleri çekemeyip, NBA’de başarılı rotasyon parçalarına dönüşen UCLA oyuncuları trendini Honeycutt ile birlikte devam ettirebilirler. Hatta Lee oyun kuruculuk yetenekleri konusunda genel menajerleri ikna edebilirse farklı senaryolar da izleyebiliriz.
Buradaki kör nokta ise zeka gelişimi konusunda bu yaştaki adamlar için bilimin çaresizliği. Daha istikrarlı bir jump shot da şart, ancak geçen ayki workoutlarda bu konuda da ışık vermiş. Geçen sene Partizan’da oynamış bir Avrupalı olsa, bu sınıfta muhtemelen ilk tura kapağı atardı.
Florida, Sr.
6′ 10”, SF
Winter Park, Florida (1988)
Lee hakkında yazdıktan sonra Parsons’a geçişi çok hızlı yapmamak gerekiyor, ben de nefeslenmek için mutfağa uğrayıp kahve yaptım. Gece uzun… Özel zevklerinin başında hiç harcı olmayan şutlara kalkışmak gelen Lee’nin aksine, Parsons basketbol zekası yüksek bir çocuk ve genelde doğru kararları veriyor. Ancak Florida kampüsüne 2007 yazında adım atan ve o dönemin en parlak öğrencisi olan Parsons’ın buna rağmen en kritik anları savunmacısının gölgesinde geçirmesi, gelen şutları kullanmaya cesaret edememesi, kısacası sezonun karar verici anlarında istikrarlı olarak sırra kadem basması en büyük çekince noktası.
Önünüzdeki malzemeye baktığınızda 6-10 boyunda, averajın hayli üstünde bir atlet görüyorsunuz. Belki de bu kısa forvet sınıfında ancak Jan Vesely’nin rekabet edebileceği bir fizik… Yukarıda değindiğimiz basketbol zekasına, ortalama üstü bir saha görüşünü ve gelişkin bir pas yeteneğini ekleyin. Göz ardı edilmeyecek bir point-forward hamuruna sahip. Şutu çok kötü sayılmaz, NBA üçlüğüne adaptasyon gösterme konusunda da son aylarda önemli mesafe katettiği yazılıyor.
Video: Chandler Parsons – Pre-Draft Workout
Lige facilitator etiketiyle gelen yeni beyaz kısa forvetler için popüler bir referans noktasıdır Mike Dunleavy Jr. bildiğiniz gibi. Memur ailesine Dunleavy Jr. olmaya en yakın isim o belki, fakat bu gece o oyuncu profilinin ilk tura soktuğu tek adam Kyle Singler olacakmış gibi gözüküyor. Nedeniyse basit, yukarıdaki videoda söylediğinin aksine Parsons’ın kolej kariyeri boyunca hiçbir zaman bir winner olamaması. Burada Florida’nın dönemsel başarısızlığından çok, Parsons’ın rekabetçi düzeyde spor yapan bir atletin sahip olması gereken güdüleri fıtratında bulundurmamasını kastediyorum. Yine de Sedat Koç’la da konuştuk, bu çocuğu Los Angeles’a istiyoruz.
Purdue, Sr.
6′ 4”, SG
East Chicago, Indianapolis (1989)
İlk izlediğim dönemlerde bana Ben Gordon’ın oyununu anımsatmıştı. Bahsettiğim dönemler, açık ara en kötü yüzdeyle şut attığı sophomore sezonuna denk gelmesine rağmen. Daha sonra Gordon’a bahşedilen atletik meziyetlerden yoksun olduğunu fark ettim. Fakat bu defoyla yaşamayı öğrendi, her gün daha iyi şut atmaya ve menzilini daha dışarı çekmeye başladı. İlk adımı da belki Gordon ile kıyaslanabilecek düzeyde değildi, ancak Big Ten gibi rekabetçi bir konferansta işini görmeye yetiyordu. Senior sezonunda en son rastladığımda Ohio State potasına 38 sayı bırakıyordu, 7/10 üçlük sokarak. Bu kadar yukarıda bıraktığım son prospect Jack McClinton idi galiba, Türkiye’de bile olduramadı eleman. Ama onun oyununun bir üst seviye için daha fazla kapatılamayacak handikap taşıdığını düşünüyordum, yanıldığım söylenemez. Gözlemciler bu çocuğu undersized olduğu ve tek yönlü bir hücumu aşamadığı için hor görüyorlar. Fakat iyi yaptığı işi bu alanın en iyilerinden biri olabilecek düzeyde yaptığını hesaba katmıyorlar. Son dönemde onları yanıltan benzer profilde isimler arasında Wesley Matthews ve Gary Neal gibi örnekler var. Özel örnekler… Moore’u bu zincirin son halkası yapacak özellik ne?
Parsons sonrası sağlam bir kontrast yaratacak bir kez daha fakat Moore’u tanımlayacak ilk kelime şu: Winner. Can Birand’ın Shelvin Mack için yazdıkları da hafızamızda henüz tazeyken, bu listede yer bulanın nasıl o değil de Purdue ile en çok Sweet Sixteen’e kadar gidebilmiş Moore olduğunu sorgulayabilirsiniz. Fakat dört senelik kolej kariyeri sonunda, Glenn Robinson’ın 1994 yılında top pick olmasıyla noktalanan Purdue günlerinin önüne geçen bir galibiyet yüzdesi elde ettiklerini görmek çok zor değil. 2009’da Big Ten turnuvasında şampiyon olan, 2010’da ise güçlü konferansı kazanarak bir adım ileri giden takımın Robbie Hummel üst üste iki sene ACL yırtmamış olsaydı meydanı yine Butler’a bırakıp bırakmayacağını da sorgulamalısınız. Bu takımda dört yıllık kader ortağı JaJuan Johnson dışındaki tek elle tutulur yardımcısının yokluğunda bile kolay kolay pes etmediğini ve gerçek bir lider karakteri çizdiğini gördük E’Twaun’un her yeni maçta…
Masaya koyduğu elit dış şutörlüğünün yanında (son senesinde %40 ile üçlük attı) hiçbir temel departmanda çok zayıf değil. Vücuduna biraz daha kütle katsa hiç fena olmaz, ama bu haliyle de ortalamanın üstünde savunmacı. Klasik bir oyun kurucu olarak görev yapması kolay değil, ama iş zora girince oradan süre kapabilir. Bu draftte rakipleri olan diğer şutör guardların hepsinden daha fazla sorumluluk aldı geçen sezonki Purdue takımında Moore, maç başına 17.6 top kullanmış. Fakat topa bu kadar hükmeden bir 2 numara olarak, en düşük top kaybı oranıyla (yalnızca %9.2) bu sınıfta yine zirveye çıkıyor. (Oyun kurucu dakikaları için önemli kriter.) Kullandığı top başına bulduğu 1.0 sayı da yine sınıfının en iyisi -ki bunun da kullanılan top sayısıyla ters orantılı salınması beklenebilirdi.
Rakamlar güzel, bunun yanında buraya yansıması beklenmeyecek intangibles konusunda da kesinlikle hiçbir soru işareti yok. NBA atletizminden yoksun olduğunu söyleyerek kestirip atmak bence çok adil değil. Zira bu dekatlon gibi bir şey değil. Sporcular sırayla belli yarışmalardan puanlar toplayıp ilerlemiyor mesela. O yüzden çembere kolunu sokabilecek bir atletizmin yokluğunda da oyunun temel amacına hizmet edecek şekilde yarar sağlayabiliyorsan iş bulursun.
İkinci turdan gittiğinde birçok genel menajer için pişmanlık sebebi olabileceğini düşündüğüm dört isim daha var.
Norris Cole – Cleveland State, Sr. – 6′ 2”, PG
Charles Jenkins – Hofstra, Sr. – 6′ 3”, PG/SG
Jordan Williams – Maryland, So. – 6′ 9”, C
David Lighty – Ohio State, Sr. – 6′ 7”, SG
Bu aşağıdakiler de oyunlarının bir kısmını NBA basketboluna tercüme etme konusunda sıkıntı yaşaması muhtemel, “Bari benim buradaki takımıma gelsin” dedirten topçular. İstanbulspor yönetimine raporu sunacağım, o yüzden piyasalarını pek de yükseltmek istemiyorum.
Keith Benson – Oakland, Sr. – 6′ 11”, C
Brad Wanamaker – Pittsburgh, Sr. – 6′ 3”, PG
Andrew Goudelock – College of Charleston, Sr. – 6′ 3”, PG