Bütün Dünya Alman’ın…

Blog durma noktasına gelmişken Tour etkisiyle yaşanan hareketlilik çok iyi geldi. İnan’ın bugün geçtiği Rotterdam raporu ve Erhan’ın Dreiländergiro tecrübeleri bu blog için yazılmış en güzel yazılardı kesinlikle. Gerçek olamayacak kadar güzel hatta, biraz çirkinleşelim istedim. Sonuçta son dönemdeki favori televizyon programı “Bay Tahmin” olan insanlarız…


Son futbol yazımızla bitmeyen serimize gayet lakayıt bir tavırla noktayı koymuş, bir de turnuva tahmini yapmıştık pişkince. Şimdi de bunu kullanıp sizi etkilemeye çalışacağız… Sağ taraftaki Almanya-İspanya yarı finalini doğru tahmin etmişiz, ne güzel. Diğer tarafta da Hollanda-Brezilya çeyrek finalini tutturup, oradan Brezilya’yı çıkarmışız. Diğer çeyrekten gelen takımsa elbette Uruguay değil, onları gruptan çıkarmamıştık… Fabio Capello’nun öğrencilerine şans tanımışız ki Almanya maçını Sonisphere dolayısıyla kaçırmış olmama rağmen çok da absürd gelmiyor şu anda bile o tahmin. Bence bu şansı kaybettikleri nokta Landon Donovan’ın golü sonrasında grup ikinciliğine düşmeleriydi, zira çok daha kolay bir rota anlamına gelecekti Gana-Uruguay yolu. Bu tabi her iki takımı da takdir etmeme engel değil, fakat bu turnuvada futbolun doğrularını yapma noktasında geri kalan 31 takımdan net biçimde ayrılan tek takım var: Almanya.

Diego Armando Maradona’nın teknik direktörlük yetileri kendisi dışında kimseyi tatmin etmiyor büyük olasılıkla. Dünkü hezimet sonrasında da Gabriel Heinze’nin güvenoyu açıklaması dışında oyunculardan da iyi yönetilmediklerine dair ipuçları geldi. Kadroyu oluşturan ve hatta dışarıda kalan isimlerin, bayağı kilisesi falan olan bir mezhep ortaya çıkaran Maradona fenomenine saygı duymaması olacak bir iş değil. Ancak teknik direktör olan Maradona’ya aynı oranda bir güven beslemediklerini de birçoğunun gözüne baktığınızda görebiliyorsunuz, onlardan biri olmak için oynadığınız oyuna rasyonel bir bakış getirmek yeterli zaten… Javier Zanetti ve Esteban Cambiasso gibi isimlerin içine giremediği kadrodaki 23 oyuncuyu da savaşçıları olarak nitelendiren ve bunları birbirinden ayıramayacağı yönündeki söyleminden “Maç kadrosuna önce Mascherano’yu yazarım, sonra diğer 10 oyuncuyu yerleştiririm” gibi Fatih Terim-vari bir felsefeye çark eden Maradona’nın bu son tutarsızlığı olmayacaktı. Hatta aynı denkleme daha sonra yeni eklemeler yaptı. Ben en son bıraktığımda Mascherano + Messi + Gutierrez + 8 oyuncu olmuştu mesela. Buraya bile tam anlamıyla bir bağlılıktan söz edemeyiz.


Arjantin 4-1-3-2 benzeri bir dizilişle sahaya çıkıyor ve formasyonlarla arası pek iyi olmayan Türk medyasının futbolcu eskileri bile bundan birkaç yıl önce, bu sistemi kullanan ve orta sahasının selametini tamamen Marco Aurelio’ya bırakan Fenerbahçe’de bir şeylerin yanlış olduğunu hissetmişti. Gerçi orada ilk reaksiyon Aurelio’ya abartılı bir methiye bombardımanı şeklinde vuku bulmuştu ama en ufak bir sonuçta bu dizilişin uzun vadede anlamsız bir cesaret göstergesinin ötesinde değeri olmadığını anlamıştı pek çoğu… Bu sistemle Almanya gibi modern futbolun parlayan dizilişi 4-2-3-1 için en doğru parçalarla sahaya sürülen bir takıma karşı yaparsanız, 4-0 sonrası mutlu olmalısınız… İşlerin daha yüz kızartıcı bir hal almaması için pek sebep yoktu. Maradona’nın maç sonucundaki savunması da bu adamın teknik direktörlük macerasına bir an önce son vermesinin herkes için en hayırlısı olacağını düşündürtüyor bizlere: “Argentina can’t play in a different style.” O zaman Arjantin şansına küsmeli, çünkü böyle oynayan bir takım Lionel Messi’nin yerine Maradona’yı da koysak bugünün futbolunda mutlak başarıya ulaşamayacak.

Az önce kovulduğu haberini aldığım Dunga içinse o kadar da gemileri yakmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Almanya’yı turnuva öncesinde final adayım olarak göstermiş ama finalde Brezilya’yı öne çıkarmıştım. Turnuvayı izleyip Kaka’nın formunun hala oldukça kötü olduğunu gözlemledikçe, Brezilya konusunda geri adım atmaya başlamıştım… Fakat Elano’nun sakatlığı sonrası, Dunga’nın neden bu kadar güvendiğini pek anlayamadığım Felipe Melo devreye girmese bugün hala burada olacaklardı muhtemelen. Bazı oyunculara gereğinden fazla güvendiğini ve Brezilya gibi prolifik bir ülkenin sunduğu nimetlerden tam olarak yararlanmadığını söyleyebilirim Dunga’nın teknik direktörlüğü hakkındaki en olumsuz yorum olarak. Bu takımın geriye düştüğü takdirde nasıl bir çözüm getireceğini hep merakla bekliyordum. Burada Dunga’nın stratejik yoksunluğundan ziyade yanında oyunu değiştirecek yeterlikte oyuncular bulundurmaması oldu bana kalırsa sıkıntının kaynağı. (Sıkıntı da güzel bir kelimemiz, bu kadar önyargılı yaklaşmayalım. “Lampard düz oyuncu” demedik ya!) Sayıca eksik kalmak da Dunga’nın işini kolaylaştırmadı kuşkusuz, fakat Dunga kısa kariyerinin en ciddi anlarında oyuna müdahalesi beklenirken hiçbir şey sunamadı. Nilmar dışında… İdeal onbir bu turnuvayı götürmek için yeterli gözükse de, Elano kalibresinde bir oyuncunun sakatlığı Brezilya’da bu kadar büyük sorunlara yol açmamalı. Ancak kenardaki alternatifler Felipe Melo ve Kleberson ise bugünkü tabloyla karşı karşıya kalmak çok şaşırtıcı değil…


İspanya’da Fernando Torres’in tek santrfor olarak gözüktüğü ve turnuva başından beri Vicente Del Bosque’nin A planı olarak dikkat çeken şablon da çok ideal gözükmüyor. Portekiz ve özellikle de Paraguay karşılaşmalarında Torres’in çıkışı sonrası İspanya’yı daha iyi buldum. Bunun Ladyboy’la direkt bir ilişkisi yok aslında, her ne kadar sakatlıklar elemanı ciddi biçimde etkilemiş olsa da. Ben biraz Manchester United’da Dimitar Berbatov’un aynı şekilde kullanıldığı dönemlerde ortaya çıkan verimsizliğe bağlıyorum bunu… Portekiz ve Paraguay maçlarında şansı da yanına fazlasıyla alan Del Bosque’nin bir ayarlama yapması şart, bu yolda Torres’i yanında tutması gerekse bile… David Villa arkasında Iniesta-Xavi-Fabregas ya da Pedro-Xavi-Iniesta üçlüsünü kurmuş bir İspanya, Almanlar’ın kupa yürüyüşüne dur diyebilecek yegane takım kalanlar arasında. Thomas Müller’in yokluğunda fırsat bu fırsat. Yerine Piotr Trochowski mi kullanılacak acaba? Bugüne kadar mevcut görevini kendisinden beklediğim ölçüde iyi yerine getirmiş olsa da Bastian Schweinsteiger’i ileri çekmek doğru değişiklik olabilir. Yine de yarı finalin bu tarafında Almanya’ya duyduğum güven, diğer tarafta Hollanda’ya duyduğum güvenin çok üzerinde.


Futbol yazmıyordum uzun zamandır, muhabbete ortasından girince bir şeyler eksik kalıyor hep. Bu turnuvada canımı sıkan iki unsur oldu ve beni bir süredir takip edenlerinizin tahmin edeceği üzere ikisi de vuvuzela değil… Jabulani küresel ısınmadan bile sorumlu tutulacak bir noktaya getirilse de zaman zaman oyuncuların yaşadıkları zorlukları tahmin edebilecek kadar tanıyoruz artık topu. Ben bir örneğiyle oynadım da birkaç kere. Gerçi replikalar tam olarak aynı bileşenlerle üretilmiyor ama hakkında konuşma fırsatı veriyor olsa gerek. En son yağmurlu zeminde Roteiro ile oynadığımda bu kadar rahatsız olduğumu hatırlıyorum…


Hakem konusu da can sıkıyor. Pazar günü Sonisphere dönüşü herkes hakemlerden şikayet ederken bulduğumda, o faslı ıskaladığım için biraz şanslı hissetmiştim. Ama dün geceki İspanya-Paraguay maçı da sinir bozucu oldu zaman zaman. İşin kaldıramadığım yönü, bu seviyede maçları yönetecek seviyede olmadığını çok net hissettiren bir Guatemalalı’ya sadece işleri politik açıdan doğru göstermek için katlanmak durumunda bırakılmış olmamızdı. Medeniyetin bu kadar yol katettiği bir çağda ana düşünüşün “Paraguay Güney Amerika takımı, İspanya da Avrupa, öyleyse buraya öyle bir hakem koyalım ki ne Güney Amerikalı ne de Avrupalı olsun, ama mümkünse İspanyolca konuşsun” olmamalı. Oyunun tarafsız olarak tanımladığın ilk unsuru topun adaletini elinden almışsın, bari diğerine dokunma. Hakemin hangi konfederasyona mensup olduğunu, pazar günleri kiliseye gidip gitmediğini ya da tatilini hangi ülkede geçirdiğini belirleyici kriterler olarak seçersen, oyuncuların ve seyircilerin bu hakemleri o yönleriyle görmesini engelleyemezsin… O yüzden seviyeyi kaldırabilecek iyi hakemi pasaportuna bakmadan oraya koyabilmelisin. Şu maçı bir İsviçreli hakem yönetse ne olacak, ‘kupa uzağa gitmesin’ düşüncesiyle İspanya için mi çalacak? Öyle bir düşünce mi saracak Paraguay halkını? Saracaksa da sarsın, olabilecek en kötü şey bir tarafın güvenini kaybetmek olur o durumda dahi… Dün iki taraf da hakeme güvenini maçın başlarında kaybetmişti. Albert Pique o penaltıya itiraz edebildi mesela. Dünya Kupası çeyrek finaline yakışmayan bir kareydi. Pique’ye kızacak futbol romantikleri olacaktır ama benim kalemimin ucu orayı göstermiyor…

Olmayınca Olmuyor Ya Hani, Olmuyor Ya!


A ve B grupları havaya girmeme yetti. Kestik! Arkadaşlar teşekkürler, biz sizi tekrar arayacağız. Yukarıdaki de bracket olayı işte, üzerine tıklarsan büyür. NCAA hezimeti unutulmuş değil, ama kayıtlara geçsin diye koyuyoruz.

Şampiyona boyunca koltuktan bilgisayara geçişleri minimuma indirmeyi düşünüyordum ama maçlar arasında çok fazla boşluk var, gelip yazarız belki. Final haftası sonrasında dımdızlak kaldığın ve bedenini apatiye teslim ettiğin o dönemi şükür ki atlattık, hayata devam edebiliriz…


Bu arada draft hadisesi için zaman zaman batug.com’a dikiz rica ederken, hala haberiniz yoksa Mete Aktaş’ın genel yayın yönetmenliğinde NBA Türkiye’nin geri döndüğünü de müjdeliyorum. Bir dergiye ihtiyaç vardı, güzel olacak. Bu dergiyi neden satın alalım?

Başlık: Malt – Mutlu

World Cup ’10 Takım Profilleri – Yunanistan


Lamar Odom nedeniyle sinirlerim laçka oldu, bitmez gibi bu profil hadisesi… Böyle bir psikolojideyken sıradaki takımın Yunanistan olması da neşeme neşe kattı gerçekten. Futbol dünyası 2004’te yaşananlara hep bir suçluluk duygusuyla baktı fakat Otto Rehhagel’in yaptığı takdire şayan olmanın yanı sıra modern futbol için birçok çıkarıma imkan tanıyordu. Fakat ülkemizdeki aksi böyle olmadı, sadece birtakım teknik adamların yaptıkları futbol katlini meşrulaştırma aracı oldu. Bu yüzden sevmedik, Yunanistan’a lanet okuduk falan. Sanki bunun için ekstra motivasyona ihtiyacımız varmış gibi…


“The Greek players used to do what they liked. Now, they all do what they can.”

Yine geliyorlar. Sadece ikinci kez bu seviyedeler ve ilk ziyaretlerinde gol bile atamadan geri dönmüşlerdi. 2004 mucizesi de tarihlerindeki ikinci Avrupa şampiyonası katılımına denk geliyordu. Rehakles’in yukarıdaki felsefesi burada oynanan futbola da hükmedecektir. Bu sefer takımın kapasitesini optimal şekilde kullanmak istiyorsa aynı formülün işlemeyeceğinden haberdar turnuvanın en yaşlı teknik direktörü. Elemelerde 10 maça sığdırdığı 10 golle düşüşe geçmiş kulüp kariyerini unutturan Gekas bu turnuvaya gelirken Yunanistan’ın poster çocuğu. 2004’ün baş aktörlerinden Charisteas ise o turnuvadaki çıkışını hiçbir zaman oynadığı kulüplere yansıtamadı ve kredisini doldurarak cepten yemeye başladı. Forvette Ioannis Amanatidis’in sakatlığında kendisine yine görev düşebilir fakat Salpingidis ve Samaras gibi o turnuvada faktör olamamış isimlere daha bir umutla bakılıyor Yunan cephesinde. (Savaş terminolojisini kullandığım için biraz suçlu hissettim ama arkasında duruyorum.) Orta sahada da tanıdık yüzler var genel olarak, belki Rehhagel’in güvenini kazanabilmişse Ninis’i izlemek zevkli olabilir.


Kolay bir grupta olmaları dışında tutunacakları pek bir dal yok, Rehhagel de bundan bahsetmiş. Dal kısmından değil de grubun kolaylığından yani… Haklıdır, sahaya çok bir şey koymadan da yukarı çıkılabilecek bir grup. Burada gruptan çıkacak ikinci takımın kim olacağını maç içindeki kritik birkaç anın tayin edeceğini düşünsem de Yunanistan’a çok fazla güvenmiyorum.

Yunanistan bize geçen senelerden farklı şeyler söylemek için fazla malzeme sunmuyor. Ama yazının kısa olmasının tek sebebi bu değil, anlamak için az önce tamamlanan maçı izlemeniz gerek. Cidden…

Euro ’08 Takım Profilleri – Yunanistan

1. Kostas Chalkias, PAOK
12. Alexandros Tzorvas, Panathinaikos
13. Michalis Sifakis, Aris

2. Giourkas Seitaridis, Panathinaikos
4. Nikos Spiropoulos, Panathinaikos
5. Vangelis Moras, Bologna
8. Avraam Papadopoulos, Olympiakos
11. Loukas Vyntra, Panathinaikos
15. Vasileios Torosidis, Olympiakos
16. Sotirios Kyrgiakos, Liverpool
19. Sokratis Papastathopoulos, Genoa
22. Stelios Malezas, PAOK

3. Christos Patsatzoglou, Omonia
6. Alexandros Tziolis, AC Siena
10. Georgios Karagounis, Panathinaikos
18. Sotiris Ninis, Panathinaikos
21. Kostas Katsouranis, Panathinaikos
23. Sakis Prittas, Aris

7. Georgios Samaras, Celtic Glasgow
9. Angelos Charisteas, 1. FC Nürnberg
14. Dimitrios Salpingidis, Panathinaikos
17. Theofanis Gekas, Hertha BSC Berlin
20. Pantelis Kapetanos, Steaua Bucuresti

World Cup ’10 Takım Profilleri – Nijerya


Afrika Kupası’nda izlediğim Nijerya sahada kesinlikle kontrolü eline alamayan, gol umutlarını tamamıyla bireysel beceriye bağlamış ve öte yandan da savunma hattında üst seviye için yetersiz gözüken bir takım görünümündeydi. 1994’te katıldıkları ilk kupada çeyrek finalin kapısından dönen ve 1996’da yine Daniel Amokachi, Jay Jay Okocha, Uche Okechukwu ve Sunday Oliseh’ten oluşan o müthiş jenerasyonla olimpiyat altınına giden Nijerya’da 1998’in ilk turundaki İspanya galibiyetini bir istisna olarak alırsak, büyük bir başarıya duyulan özlem gittikçe artıyor… Gözlerini diktikleri çeyrek finali bilemem ama 12 yıl sonra gruptan çıkma konusundaki şanslarının Shuaibu Amodu yerine göreve getirilen Lars Lagerbäck ile daha konuşmaya değer olduğuna katılırım. İsveç ile son eleme grupları dışında başarılı bir kariyere sahip Lagerbäck, milli takımlar seviyesindeki önemli taktisyenlerden. Peki elindeki malzeme nedir?


Nijerya’nın özellikle savunma bölgesinde teknik direktörlerine İsveç kadar cömert davranmadığını söylemek mümkün. Yobo’nun yanına kimin koyulacağı hala muamma, fakat Yobo kariyeri boyunca yapmış olduğu sakarlıkların ötesinde son dönemde oldukça formsuz. Adeleye ya da Shittu’nun ne kadar verim vereceği önemli olacak. Kamerun dışındaki hemen her Afrika ülkesi gibi burada da üst düzey kaleci eksikliğinden bahsedilebilir ama her şeye rağmen Enyeama kıtanın gelişim içerisindeki nispeten sağlam kalecilerinden. John Obi Mikel’in sakatlığı takımı kuşkusuz kötü etkileyecektir, takım içinde liderliğini kabul ettirmiş durumdaydı. Etuhu için önemli bir fırsat kapıda… Yussuf ve Uche ile rijit bir üçlü oluşturabilirler ki bir Afrika ülkesinin orta sahası için bu kelimeyi sarf etmeden önce iki kez düşünürsünüz. Fakat burada alternatifler oldukça sınırlı olacak. Forvet bölgesi en kötü jenerasyonlarda bile tatmin edici yetenekler sunmuştur bizlere bahse konu Nijerya ise. İki sene önceki Afrika Kupası’nı izinsiz bir şekilde terk eden Yakubu, mental açıdan en iyi dönemlerini geçiriyor. Martins’in hızlı başlayan ve gelecek vadeden kariyeri de bir duraklama evresine girmiş gözüküyor. Ama onlar birer adım geri atmışken, gün Odemwingie ve Obasi gibilerinin olabilir.


Çok homojen bir takımdan bahsetmiyoruz ve Lagerbäck de etkisini gösterebilmek için yeterli zamanı bulamamış olabilir. Mikel’in yokluğuna rağmen Angola’da gördüğümüzden daha iyi bir futbol göreceğimizi düşünüyorum. Lagerbäck’e olan güvenim, zayıf grup ve turnuva lokasyonu gibi faktörlerle birleşince aslında ikinci tur için çok da ümitsizliğe kapılmıyorum. Sonrası zor ama bununla da yetinebilmeli ve yeni altın jenerasyonu beklemeliler…

1. Vincent Enyeama, Hapoel Tel Aviv
16. Austin Ejide, Hapoel Petah Tikva
23. Dele Aiyenugba, Bnei Yehuda

2. Joseph Yobo, Everton
3. Taye Taiwo, Olympique Marseille
5. Rabiu Afolabi, Red Bull Salzburg
6. Daniel Shittu, Bolton Wanderers
17. Chidi Odiah, CSKA Moskva
21. Uwa Elderson Echiejile, Rennes
22. Ayodele Adeleye, Sparta Rotterdam

4. Nwankwo Kanu, Portsmouth
10. Ideye Brown, Sochaux
12. Kalu Uche, Almeria
13. Ayila Yussuf, Dynamo Kyiv
14. Sani Kaita, Alania
15. Lukman Haruna, AS Monaco
20. Dickson Etuhu, Fulham

7. John Utaka, Portsmouth
8. Yakubu Aiyegbeni, Everton
9. Obafemi Martins, VfL Wolfsburg
11. Peter Odemwingie, Lokomotiv Moskva
18. Victor Obinna, Malaga
19. Chinedu Obasi, 1899 Hoffenheim

World Cup ’10 Takım Profilleri – Güney Kore


Güney Kore bu turnuvada üst üste yedinci kez yer alacak ve bu hakkı elde ederken hiç olmadıkları kadar rahatlardı. Namağlup bitirdikleri eleme grubunun sonunda düşman kardeşlerinin de işini kolaylaştırdılar ve ilk kez Kore’nin her iki yakası birlikte Dünya Kupası tecrübesi yaşayacak. Gerçi aynı grupta bulunan iki ülkenin Güney Kore’deki maçlarından önce konuk ekibin oyuncularının zehirlenmesi sonrasında yaşananları hatırlayınca bu durumdan iki tarafın da çok hoşnut olduğunu sanmıyorum.

Huh Jung-Moo ülkenin yetiştirdiği en büyük efsanelerden. Seksenli yıllarda PSV formasıyla uluslararası şöhreti yakalayan Jindo Dog, milli takımda daha önce asistan olarak da birinci adam olarak da görev almıştı. 2002 başarısının formülü olan yabancı teknik direktör için şansını zorlayan federasyon, Mick McCarthy ve Gerard Houllier tarafından reddedilince Jung-Moo’ya güvendi ve elemelerdeki iyi görüntü de bu güvenlerini destekler nitelikte olunca yeni arayışlara girmedi. Belarus’a yenilmelerini biraz yadırgadım fakat hazırlık maçlarında olur böyle şeyler…


Kadroda ön plana çıkan birkaç yetenek var, fakat fiziksel olarak aynı iş makinesinden çıkmış gibi gözüken bir oyuncu grubuyla oyunlarına bir çeşitlilik katamamaları çok ilerlemelerini engelliyor. Ülkenin siyasi geçmişi düşünüldüğünde futbolda da belli bir Koreli oyuncu prototipi olması çok şaşırtıcı değil. Ancak bu homojenliği özellikle de Guus Hiddink döneminde çok iyi stilize edip diğer Asya temsilcilerine örnek olabilecek şekilde bir Kore ekolü yarattıklarını söyleyebiliriz. Kanatlarda evladımız Three-Lung ve sene boyunca fantezi takımımda hazır bulundurduğum yetenekli Chung-Yong benzer nitelikte de olsa iyi oyuncular. Burada yeteneğiyle diğerlerinden sıyrılan Sung-Yong’u da hesaba katmalıyız. Monaco’da neredeyse en büyük hücum silahı haline gelmiş Chu-Young ülke futbolunun son fenomeni. Fakat savunma oyuncuları fiziken yetersiz, 2002’nin en iyilerinden veteran Woon-Jae ise kalede güven vermekten çok uzak ve fazlasıyla sakar. Bu seviyedeki birçok takım gibi ideal onbir ile yedek kulübesi arasındaki kalite farkı da sıkıntı verebilir.


Güney Kore’nin içinde bulunduğu grup şansın yardımıyla ikinci tura ilerlemelerine imkan verebilirmiş gibi gözüküyor. 2006’da grup aşamasında 4 puan alan ve şanssız bir şekilde elenen kadroya göre daha yetenekli bir oyuncu grubuyla Güney Afrika’ya geliyorlar. Kimya problemi yaşamayacaklarını tahmin etmek çok zor değil, ülke insanının yapısı da malum. Yunanistan’ı bir adım önde görüyorum, fakat Port Elizabeth’te grubun açılışının yapılacağı karşılaşma grubun kaderini çizecek maç olabilir.

1. Lee Woon-Jae, Suwon Blue Wings
18. Jung Sung-Ryong, Seongnam Ilhwa Chunma
21. Kim Young-Kwang, Ulsan Hyundai

2. Oh Beom-Seok, Ulsan Hyundai
3. Kim Hyung-Il, Pohang Steelers
4. Cho Yong-Hyung, Jeju United
12. Lee Young-Pyo, Al-Hilal
14. Lee Jung-Soo, Kashima Antlers
15. Kim Dong-Jin, Ulsan Hyundai
22. Cha Du-Ri, SC Freiburg
23. Kang Min-Soo, Suwon Blue Wings

5. Kim Nam-Il, Tom Tomsk
6. Kim Bo-Kyung, Oita Trinita
7. Park Ji-Sung, Manchester United
8. Kim Jung-Woo, Gwangju Sangmu Phoenix
13. Kim Jae-Sung, Pohang Steelers
16. Ki Sung-Yong, Celtic Glasgow
17. Lee Chung-Yong, Bolton Wanderers

9. Ahn Jung-Hwan, Dalian Shide
10. Park Chu-Young, AS Monaco
11. Lee Seung-Yeoul, FC Seoul
19. Yeom Ki-Hun, Suwon Blue Wings
20. Lee Dong-Gook, Jeonbuk Hyundai Motors

World Cup ’10 Takım Profilleri – Arjantin


Diego Armando Maradona yeniden Dünya Kupası’nda. 1994’te doping testinden geçemeyip apar topar terk ettiği kupaya bu sefer teknik direktör olarak geri dönecek. Ancak Maradona’nın teknik direktörlük yetenekleri gerçekten de bu kupaya yeniden ruhunu getirebilecek düzeyde mi? Bu hikaye mutlu sonla bitse de kimsenin bunu iddia edebileceğini sanmıyorum.

Asıl hikaye Maradona elbette… Şu süreçte de bir sürü sansasyon yaratmayı becerdi, doğası bunu gerektiriyor. Saha içinde kalmaya çalışsak dahi Esteban Cambiasso ve Javier Zanetti’nin dışarıda kalmasını anlatmak için ‘sansasyon’ kelimesini kullanmak zorundayız galiba. İkisi de bir türlü sevemediğim figürlerdir, o yüzden en azından benim sempatimi kazandığını söyleyebilirim. Ama makul bir gerekçelendirmeyi dünya üzerinde kimsenin yapabileceğini sanmıyorum, hele de Inter’in bu rüya sezonunda aldıkları rollerden sonra. Kesik yiyen diğer oyunculardan Lisandro Lopez ve Ezequiel Lavezzi tartışılıyor galiba, birkaç yerde denk geldim. Ben olsam Palermo yerine Lisandro’yu tercih ederdim muhtemelen, fakat Maradona’nın eleme grubunda paçasını kurtaran oyuncuya vefasını bu şekilde göstermesi çok yadırganmamalı. Daha önce de bu psikolojinin sonucu olarak yapılmış tercihleri gördük, fazla üzerinde durmadık. Tümer Metin vardı yahu Euro ’08 kadromuzda, ötesi mi var?


Forvet hattında kalitenin yanında form da üst düzeyde. Messi’nin yanına yazacağım ilk isim Milito olurdu, takımı da sonra dizerdim tabir yerindeyse. Milito alev almışken onu kenarda tutmasından korkuyorum Maradona’nın. Fakat Pep Guardiola’ya Messi’yi en verimli nasıl kullanabileceği konusunda danıştığı söylenirken de Dios’un böyle bir yanlışa düşmeyeceğini umuyorum. Kanada’yı beşledikleri maçı izleyemedim, çok da hazırlık maçı yapmamışlar galiba. Fakat elemeler boyunca bugünkü yetenek ordusuna o zaman da sahip olmalarına rağmen Arjantin markasına yakışmayacak bir futbol oynadılar. Hücum anlamında doğru formülü bulmaktan hayli uzak gözüken Maradona’nın savunma tarafında da kısıtlı bir oyuncu grubunun zorluklarını yaşayacağını öngörmek zor değil. Orta sahada Mascherano’nun çabaları, artık bu seviyenin adamı olmadığını ısrarla gösteren Veron’un yaratacağı boşlukları kapatmaya yetmeyebilir. Kanatlarda Gutierrez ve Di Maria’nın yeteneklerini hor görmek istemem, fakat bu tip kanat oyuncularıyla oynamanın Messi’nin verimini hayli düşürdüğünü de gördük. En azından defans kadrosu gerçek bekleri barındırmasa da, tecrübeli oyunculardan oluşmakta ve Burdisso, Demichelis ve Samuel gibi isimler sağlıklı kalabilirse yeni bir Bolivya hezimeti gelmeyecektir. Kaleci bomba yalnız…


Sahaya hiçbir şey koyamadıkları iç sahadaki Brezilya maçını, yine son iki maçta Tabiat Ana’nın asistleri ve birtakım mucizelerle alınabilen Güney Afrika biletini düşününce bu takımın çok ilerilere gidebileceğini sanmıyorum. Mevcut ve çapraz grup uygun, ileri bölgede doğru kombinasyon hasbelkader tutturulabilirse çeyrek finale çıkılabilir. Daha fazlasını beklemek için optimizmin sınırlarını zorlamak gerekiyor. Ya da 10 numaralı Arjantin formasının uzun bir süre sonra öksüz kalmadığı bu turnuvada çok özel bir performans göreceğiz ve kupaya uzanmalarını izleyeceğiz hep birlikte. Messi söz konusu ise hiçbir şeyin imkansız olmadığını tecrübe ettik. Ama bence o kupa bu kupa değil.

1. Diego Pozo, Colon
21. Mariano Andujar, Catania Calcio
22. Sergio Romero, AZ Alkmaar

2. Martin Demichelis, Bayern München
3. Clemente Rodriguez, Estudiantes
4. Nicolas Burdisso, AS Roma
6. Gabriel Heinze, Olympique Marseille
12. Ariel Garce, Colon
13. Walter Samuel, Internazionale
15. Nicolas Otamendi, Velez Sarsfield

5. Mario Bolatti, AC Fiorentina
7. Angel Di Maria, Benfica
8. Juan Sebastian Veron, Estudiantes
14. Javier Mascherano, Liverpool
17. Jonas Gutierrez, Newcastle United
20. Maxi Rodriguez, Liverpool
23. Javier Pastore, US Palermo

9. Gonzalo Higuain, Real Madrid
10. Lionel Messi, Barcelona
11. Carlos Tevez, Manchester City
16. Sergio Agüero, Atletico Madrid
18. Martin Palermo, Boca Juniors
19. Diego Milito, Internazionale

World Cup ’10 Takım Profilleri – Fransa


Gökhan Özşahin tarzında “Raymond Domenech” yazıp bırakasım vardı aslında. Böyle gelenek sahibi bir ülke milli takımının önüne geçmeyi başardığı için tebrik etmek gerek Domenech’i, artık bu takımı konuşurken insanlar Henry, Ribery ya da Anelka’yla başlamıyorlar cümleye. Neyse ki kendisi bu turnuvadan sonra yerini Didier Deschamps ile birlikte jenerasyonunun en çok umut vadeden teknik adamlarından Laurent Blanc’a bırakıyor. Peki bu erken kararın, Domenech’in zaten oyuncular tarafından çok fazla sevilmeyen bir figür olduğunu düşünürsek bu turnuvayı olumlu yönde etkilemesi mümkün mü? Bence pek değil… Bir Ahmet Çakar ya da Erman Toroğlu draması takip etmeyecek bu düşüncemi, profesyonel futbolcular olarak öncelikle kariyerleri için sahada olduklarının farkındayım. Yine de zaten uzun zamandır iyi bir kimyanın emarelerini göstermeyen takımda şu şartlar altında 2006’daki yürüyüşün bir benzerini izleyebileceğimizi sanmıyorum. Açıkçası çapraz grubun uygunluğuna rağmen çeyrek final bile benim için büyük bir sürpriz olur. (Buraya genelde sonda geliyorduk, biliyorum ama format falan gözetemeyecek bir yoğunluktayım.)


Hiçbir zaman -saha içinde veya saha dışında- takımının kontrolünü elinde bulunduruyormuş gibi gözükmeyen Domenech’in takıma oynattığı yavan futbol kadar kadro seçimleri de eleştiri konusu olmuştur. Karim Benzema merkezli olmak üzere burada da yapılan tercihler konusunda eleştiriler geldi. Hıncal abi, biz burada ne kadar konuşursak konuşalım sahaya Domenech’in seçtiği oyuncular çıkacak. O yüzden geçiyorum bir kalemde. Birkaç isim sayarsak Philippe Mexes, Lassana Diarra, Samir Nasri, Hatem Ben Arfa. Direklerarasında Lloris önemli bir çıkış yaptı ve hiçbir zaman güvenilir olmayan Gregory Coupet’nin sakatlığında iyi bir zamanlamayla yaptı bu çıkışını. Benzer bir çıkışı gösteren Mandanda şansına küsmek zorunda… Carrasso da iyi kaleci. Hatta dışarıda kalan Yohann Pele ve Sebastien Frey’i de düşünüp bu yakalanan jenerasyonu Fransız kaleciliğinin tepe noktası olarak gösterebiliriz. Eldivenler Lloris’de olacaktır ve turnuva sırasında konuşulmaya değer sıkıntılar başka mevkilerde yoğunlaşacaktır… Örneğin Gallas-Abidal stoper ikilisi Güney Afrika’daki en kötü partnerliklerden olabilir. Squillaci’ye neden güvenilmediğini bilmiyorum ama bir sebebi bile olmayabilir. Ya da belki aslan burcudur. (Yalnız cidden 11 Ağustos doğumluymuş.) Fakat Abidal ve -şu form durumuyla- Gallas’ı kompetitif bir takımda ancak bek olarak kullanırım ben. Bu ikisinin yan yana olması örneğin Uruguay santrforları karşısında muhtemelen problem yaratacaktır. Gourcuff bugüne kadar büyük sahnede çok iyi sınavlar vermese de önünde önemli bir şans daha var. Reşit olmayan bir hayat kadınıyla yattığını açıkladığı bir sezonun sonunu iyi getirme fırsatını Şampiyonlar Ligi finalini kırmızı kart cezasıyla kenardan izleyerek kaçıran Ribery, 2008’de biraz da talihsizlikler sonucunda başarısızlık olarak hanesine yazdırdığı milli takımda birinci adamlık deneyimini ayağa kaldırma uğraşında olacaktır. O dönemin aksine Bayern ile sözleşme yeniledikten sonra kafası biraz daha rahat durumda. Malouda’nın etkinliğini artırmak için sağ kanatta mı, yoksa kendisinin istediği sol kanatta mı oynatılacağı da belirleyici olacaktır perofrmansında. Domenech onu solda, Malouda’yı ortada oynatmayı tercih etti şu ana kadar… Valbuena uzun zamandır beğendiğim bir topçudur ama Güney Afrika yolcuları arasına girmesinin beni bile şaşırtığını kabul etmeliyim. Cisse’yi de hiç anlamadık, olabildiğince fazla Gignac görmek istiyorum…


Bir de İrlanda halkının ahını aldılar, öyle bir durum söz konusu. Ben yine de futbol içinde hakem hatalarının -bu düzeye varması şanssızlık olsa da- varlığını kabul edebilmiş bir adamın, eğer bariz bir kötü niyet söz konusu değilse… Pourquoi tant de haines? Pascal Boniface’ın son kitabı. Kendisinin hakkında söylediklerini Bir+Bir dergisinde okuduktan sonra, bu kitabın milli takım kampında her yatağın ucunda bulunmasını öneriyorum. Domenech’e… Fransa’nın yediği her gol için bedava pizza dağıtan restoranı tebrik ediyorum. Güzel düşünce. Sadece reklamcılık açısından söylemiyorum bunu, eğlenceli bir haberdi ve bir tebessüme yol açtı okuduğumda… Henry futbol dünyasındaki nefret odaklarımdan biridir, muhtemelen sempati duyamayacağım kadar burnu büyük bir herif olduğundan. Fakat İrlanda’da neredeyse dünya barışının sağlanamamasından sorumlu tutulmasına varan propagandalar beni bile rahatsız etti. Fransa’nın buraya hak edilmiş bir biletle gelmediğini İrlanda maçını izlemeden önce de söyleyebilirdim, fakat hak edilmemiş bir bilet olması sahada tamamen meşru bir yoldan kazanıldığı gerçeğini görmeye engel olmamalı. Aramızda bile bir sürü İrlanda milliyetçisi türedi ve hiçbirinin adı Douglas McGiven değildi. Akıl fikir…

“Defansınızda bir aslan burcu varsa, diken üzerinde oturmalısınız. Öyle ya da böyle kendini göstermek isteyecek ve risk yaratacaktır.”

Raymond Domenech
“Futbol-ahlak ilişkisi sonsuz bir tartışma. Fakat, her şeyi karıştırmamak lazım. Futbol dışa kapalı, izole bir baloncuk değil. Henry olayında beni en çok şaşırtan, çok daha vahim davranış ve yalanlar kabul görürken, Henry’ye bu kadar sert tepki verilmesi oldu. Polanski’yi savunan birçok kişi Henry’yi yerden yere vurdu. Yanlışlıkla elle oynamanın 13 yaşında bir kızı uyutup ona tecavüz etmekten çok daha az vahim olduğuna inanıyorum.”
Pascal Boniface

Bu arada Çin maçının büyük bölümünü izleme fırsatını buldum, onun öncesinde de Güney Afrika’da bulunmayan bir başka takım Tunus’a karşı da kazanamamışlar. Görüntü oldukça kötü… Uruguay ile aynı grupta bulundukları son turnuvada başlarına ne geldiğini hatırlıyoruz. (Ben hatırladığımda acayip de bir haz duyuyorum, tavsiye ederim.) “Kötüler ama o kadar da değil” diyenlerdenseniz saygı duyarım. Fakat sert bir grup var, hiç belli olmaz.


Domenech’in bu aciz futbol anlayışına rağmen turnuva sırasında ülke efsanelerinden Michel Hidalgo’yu geçerek bu takımın başında en çok maça çıkan teknik direktör olmak için gün sayıyor olması?

Euro ’08 Takım Profilleri – Fransa

1. Hugo Lloris, Olympique Lyon
16. Steve Mandanda, Olympique Marseille
23. Cedric Carrasso, Bordeaux

5. William Gallas, Arsenal
3. Eric Abidal, FC Barcelona
2. Bacary Sagna, Arsenal
13. Patrice Evra, Manchester United
22. Gael Clichy, Arsenal
6. Marc Planus, Bordeaux
4. Anthony Reveillere, Olympique Lyon
17. Sebastien Squillaci, Sevilla

7. Franck Ribery, Bayern München
8. Yoann Gourcuff, Bordeaux
14. Jeremy Toulalan, Olympique Lyon
15. Florent Malouda, Chelsea
18. Alou Diarra, Bordeaux
19. Abou Diaby, Arsenal
20. Mathieu Valbuena, Olympique Marseille

9. Djibril Cisse, Panathinaikos
10. Sidney Govou, Olympique Lyon
11. Andre-Pierre Gignac, FC Toulouse
12. Thierry Henry, FC Barcelona
21. Nicolas Anelka, Chelsea

World Cup ’10 Takım Profilleri – Uruguay


Uruguay hakkında dört yılda bir bu yazılar yazılır ve milyonlarca yıl önce kazanılmış şampiyonluklarla, Maracana’da ağlayan yüzbinlerce kişiyle yapılır girizgah. Fiyakalı olur… Ben kendime hakim olmaya çalışacağım ve daha yakın geçmişten sarmaya başlayacağım plağı. Bir kez daha Dünay Kupası’na arka kapıdan giriş yapıyor Uruguay. Ve son yıllarda La Celeste’nin yaşadığı gerçeklik, o şaşaalı 1950 şampiyonluğundan çok bu referansı anlamlı kılıyor. 2002’de play-off maçında Avustralya’yı yenerek kazandıkları Dünya Kupası biletini, 2006 için aynı rakibe iade ediyorlardı dramatik penaltı atışları sonucunda. Değişen statüyle Aussies’in Asya elemelerine geçişi hem onların önünü açtı, hem de play-offun gediklisi Uruguay’ı güçlü bir rakipten kurtardı. CONCACAF eleme grubu dördüncüsü Kosta Rika şüphesiz tercih edilebilir bir rakipti, fakat ancak kritik gollerin adamı Abreu’nun yeni bir mucizesini beklemek zorunda kaldılar. 1990 yılından sonra yedek kulübesinde bir kez daha muhafazakar teknik direktör Oscar Tabarez olacak ve o zamanki Son 16 başarısını tekrarlamak isteyecek. Kariyerinde Milan ve Boca Juniors gibi takımları görebilirsiniz ama kulüp takımlarındaki fırsatların hiçbir zaman yeteri kadar iyi kullanılmadığını da görürsünüz Tabarez hakkında ufak çaplı bir araştırma yaparsanız. Ben yaptım…


Sert bir takım olmakla bilinir Uruguay, oyuncuları da birkaç istisna dışında genelde bu yapıya uygundur ki “Garra Charrua” gibi bir felsefeden bahseder Uruguay halkı. Lugano’yu içinde bulunduran, bir de kaptan olarak benimsemiş bir kadronun o felsefenin gereklerini sahada yerine getirmesi de büyük sürpriz olarak algılanmayacaktır zaten. İşte yan etkisi kırmızı kartlar oluyor bunun. Hem Godin, hem de Scotti tıpkı Lugano gibi hamle çabukluğu konusunda sıkıntı çekmeyen fakat oyun aklı noktasında noksanlar barındıran oyuncular. Bekler 2002 kadrosuna göre tanınırlık düzeyi olarak daha yukarıda olsa da etkilerini Tabarez’in dizilişteki tercihi belirleyecek. Elemelerde üçlü savunmayı da tercih etmişti çünkü, daha önce de belirttiğim gibi hazırlık maçlarından pek haberim yok. Orta saha kadrosunda eksik olan isim Cristian Rodriguez, fakat yine kalburüstü birkaç eleman göze çarpıyor. Napoli’den Gargano beğendiğim sağlam bir oyuncudur mesela ki çift forvetin arkasında bağlantı göreviyle bir oyuncu daha konumlandıran Tabarez’in sisteminde çok önemli bir isim olacaktır. Genç elemanlardan Lodeiro parlama fırsatı bulabilir, biraz daha doğru tercihler yapması gerekecek ama… Takımın en güçlü bölgesi ise Forlan-Suarez hattı gibi gözüküyor. Kendisi gibi milli takımda görev yapmış bir babanın genleriyle daha vasat bir takımı sırtında taşımaya çalışan, ikinci kez Altın Ayakkabı başarısını göstererek adını elit bir sınıfın kapısına yazdıran Forlan bu takımın da neredeyse her şeyi. Suarez ise Eredivisie’de bulabildiği kadar gol pozisyonuna giremediği için milli takımda gollerinden çok kaçırdıklarıyla konuşuluyor. Ajax’ta da benzerlerini kaçırmadığından değil ama orada ligin yapısı gereği telafi fırsatları daha sık kapıyı çalıyor. Yine de etkili olmaya aday bir ikili ve acil durumda sorumluluk bekleyen bir Abreu da var.


Eksik kalmamayı başarır da Forlan’a onları yukarı taşıması için bir fırsat verirlerse, biliyoruz ki Forlan o fırsatı değerlendirmek için elinden geleni yapacaktır. Kulüp seviyesinde elinden gelen genelde yeterli olmuş olsa da, burada o kadar emin olamıyoruz. Ben kenardaki beyne de pek güvenmediğimden, ev sahibni, sağlam bir Meksika’yı ve her şeye rağmen Fransa’yı bulunduran bu grupta çok mümkün görmüyorum yukarıları…

1. Fernando Muslera, Lazio
12. Juan Castillo, Deportivo Cali
23. Martin Silva, Defensor

2. Diego Lugano, Fenerbahçe
3. Diego Godin, FC Villarreal
4. Jorge Fucile, FC Porto
6. Andres Scotti, Colo Colo
20. Mauricio Victorino, Universidad de Chile
22. Martin Caceres, Juventus

5. Walter Gargano, Napoli
8. Sebastian Eguren, AIK Stockholm
11. Alvaro Pereira, FC Porto
14. Nicolas Lodeiro, Ajax Amsterdam
15. Diego Perez, AS Monaco
16. Maximiliano Pereira, Benfica
17. Ignacio Gonzalez, Valencia CF
18. Egidio Arevalo Rios, Penarol
21. Alvaro Fernandez, Universidad de Chile

7. Edinson Cavani, US Palermo
9. Luis Suarez, Ajax Amsterdam
10. Diego Forlan, Atletico Madrid
13. Sebastian Abreu, Botafogo
19. Sebastian Fernandez, Banfield

World Cup ’10 Takım Profilleri – Meksika


Daha önce kendisi düzenlediği iki turnuvada çeyrek finale çıkma başarısını gösteren Meksika, son dört turnuvada da bu eşiği zorlamasına rağmen Son 16 ile yetinmek zorunda kalmıştı. 2006’da Arjantin karşısında erken golle öne geçtikten sonra bunu koruyamayıp hala akıllardaki Maxi Rodriguez golüyle turnuvaya veda etmişlerdi ve Güney Afrika’da yeni bir jenerasyonla tekrar çeyrek final hedefini gerçeklemeye çalışacaklar.

Hugo Sanchez ile başladıkları eleme gruplarında Jesus Ramirez aktarmalı olarak Sven-Göran Eriksson ismine döndüler. Fakat son yıllarda Eriksson’u tercih eden her takım gibi onlar da bu kararlarından pişmanlık duydular ve ağır tazminat içeren sözleşmeye rağmen tepkilere dayanamayıp eski çalıştırıcılardan Javier Aguirre’i geri getirdiler. Büyük tutku duydukları bu sporda rakip komşu Amerika Birleşik Devletleri’ni alt etmek isteyen Aztekler’de yoğun bir teknik direktör sirkülasyonundan bahsedebiliriz. Dalgalı bir kişiliğe sahip olan Aguirre Meksika futbolu için markalaşmış bir isim, fakat geride bıraktığı kariyerinde başarısızlıklar da mutlu günler kadar yer kaplıyor. Yani Meksika burada çok iyi işler yapmadığı sürece acil durum planının bir parçası olan Aguirre’e de yol verilebilir.


Kadrodaki isimlere bakıldığında savunmada yine kaptan Marquez önderliğinde Salcido, Osorio ve Rodriguez gibi üst düzey yarışmada tecrübe sahibi isimlere güvenilecektir. Bu isimler uzun zamandır birlikte oynuyor ve sezon boyunca çok fazla biraraya gelemeyen milli takımlar için olağan bir sıkıntı olan uyum problemi Meksika için masada değil. Bu dörtlüye yeni jenerasyondan Juarez’den katkılar gelebilir. Aşağıda da görüleceği üzere, çok fazla orta saha orijinli isim göze çarpmıyor ki El Tri’nin orta sahadaki yetenekli ayaklarının ağırlık merkezi yıllardır kanatları işaret eder. 19 yaşında Ricardo La Volpe tarafından Almanya kadrosuna çağrılan Guardado artık futbolunun çok daha olgun bir döneminde ve bu takımın fark yaratan oyuncusu olmaya aday. Onun sürüklediği genç jenerasyondan Arsenal’da bu sene beklentilere ancak zaman zaman yanıt verebilen Vela, orada bizim ligi temsil edeceklerden Giovani ve önümüzdeki temmuz ayıyla birlikte Manchester United oyuncusu olacak Chicharito bu takımın yeni yüzleri olarak gözüküyor. Genç kardeşi Jonathan kadrodan kesildikten sonra Giovani’nin suratı biraz asılmıştı, bakalım bulacağı şansları nasıl değerlendirecek. Jared Borgetti, Oswaldo Sanchez, Ramon Morales, Jesus Arellano gibi oyuncuların anısını ise hepsinden daha yaşlı olan Blanco yaşatacak ve bu gençleşen takımda ayrı bir misyon üstlenecek.


Kadro güzel, savunmada Marquez’in önderliğinde sağlam bir grup var ve fazla sıkıntı yaşayacaklarını sanmıyorum. Hakeza kaleci Ochoa da güvendiğim yeteneklerden. Fakat ileri uçtaki üretim büyük ölçüde genç oyuncuların potansiyelini ne kadar kullanabileceğine ve Aguirre’in doğru zamanlarda doğru isimleri sahada tutup tutamayacağına bağlı olacak gibi. Guardado, Vela, Giovani ve Chicharito kritik isimler ve orta sahada da prime dönemlerini geride bırakmış Torrado’nun ne kadar direngen kalabileceği belirleyici olmaya aday. Ben gruptan çıkabileceklerini sanıyorum, neredeyse hiç hazırlık maçı izleyemedim ama İtalya’yı yendiklerinin haberini aldım. Öncesinde İngiltere ve Hollanda’ya kaybetmişler fakat sağlam maçlarla kendilerini test etmeleri önemli, güvenlerinin temelsiz olmadığını gösteren sonuçlar da almışlar genel olarak. Kısmet…

1. Oscar Perez, Chiapas
13. Guillermo Ochoa, America
23. Luis Ernesto Michel, Guadalajara

2. Francisco Javier Rodriguez, Guadalajara
3. Carlos Salcido, PSV Eindhoven
4. Rafael Marquez, FC Barcelona
5. Ricardo Osorio, VfB Stuttgart
12. Paul Aguilar, Pachuca
15. Hector Moreno, AZ Alkmaar
16. Efrain Juarez, Pumas

6. Gerardo Torrado, Cruz Azul
8. Israel Castro, Pumas
18. Andres Guardado, Deportivo La Coruna
19. Jonny Magallon, Guadalajara
20. Jorge Torres Nilo, Atlas

7. Pablo Barrera, Pumas
9. Guillermo Franco, West Ham United
10. Cuauhtemoc Blanco, Veracruz
11. Carlos Vela, Arsenal
14. Javier “Chicharito” Hernandez, Guadalajara
17. Giovani dos Santos, Galatasaray
21. Adolfo Bautista, Guadalajara
22. Alberto Medina, Guadalajara

World Cup ’10 Takım Profilleri – Güney Afrika

Bağlantı hızım acınacak halde, dizüstü bilgisayarda da ciddi ısınma problemleri baş gösterdi fakat başka türlü kupanın havasına gireceğim yok. Başlıyoruz…

Ev sahibi ülke, totemleri ziyadesiyle içinde barındıran kültürünün de etkisiyle olsa gerek daha önce Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi vasat futbol ülkeleriyle olan seyahatleri dahil beş kez futbolun bu en büyük arenasında yer almış Carlos Alberto Parreira’nın önüne altınları döktü ve takımı ona emanet etti. Fakat eski Fenerbahçe hocası için tamamen yeni bir tecrübe olacak bu. Elinde yine oldukça kısıtlı bir kadro var ama bu kısıtlı kadroyu dünya kupasına taşımak için değil, onlara tur ya da turlar atlatmakla görevlendirilmiş durumda. Çeyrek final hedefini sıkça dillendirse de bu oyuncu grubunun taraftar desteğine ve olası hakem itelemelerine rağmen oralara gelebileceğini çok tahmin etmiyorum. Bugüne kadar hiçbir ev sahibi ülkenin turnuvaya grup aşamasında veda etmediği gerçeği önümüzde şeriatın kılıcı gibi duruyor ve çok iddialı konuşmamızı engelliyor. Ama Phil Jackson takımları da ilk maçını kazandığı play-off serilerini 47 seferdir kazanıyordu. Acaba?


Ülkenin altın çocuklarından Benni McCarthy, ara transferde geldiği West Ham United’da formadan uzak kalmasına sebep olan fazla kilolarıyla kamp sürecine dahil olunca Parreira’yı ikna edemedi ve 23 kişilik kadronun dışında kaldı. Konfederasyon Kupası’nda geçen sene izlediğimiz takımın gole gitmekte yaşadığı sıkıntıları hatırlıyoruz. Mphela fena bir eleman değil, geçen sene beğenmiştim. Takım disiplinlerine sadık kalması başarılabilirse burada da piyasasını yükseltip Avrupa’ya savrulabilir. Parker bir Mert Nobre klonundan fazlası değil ve Nomvethe de en son sekiz yıl önce falan anlamlı bir opsiyondu. Orta sahadan buraya gelebilecek destek kuvvetler ise ülkenin Ajax’ta parlayan bir başka altın çocuğu Pienaar.Birçok Everton oyuncusu gibi o da sakatlıklarla sallanan sezonu sonrasında buraya iyi bir görüntüde geliyor ve takımın sahadaki lideri olmaya en yakın isim gibi… Modise bu turnuvayı esaslı bir basamak olarak kullanabilecek bir eleman. 27 yaşında ve çok büyük bir patlama yapmayacaktır, fakat yerel ligin en iyi isimlerinden biri kesinlikle. Kendi ifadesiyle bu takımda Andres Iniesta’nın rolüne sahip ve bir orta saha oyuncusu için 51 milli maçta attığı 10 gol bu takım için çok değerli. Genç kaleci Khune’yi izlenecek isim olarak notlarımız arasına yazıyoruz ve Afrikalı kaleciler konusundaki önyargıları kırmak için Carlos Kameni’den sonra ikinci motivasyonumuzu arıyoruz. Orta sahada Dikgacoi ve Sibaya’nın uluslararası tecrübeleri bu takımın aradığı bir şey, ancak onların da ne kadar formda olduğunu çok bilmiyorum. Bu kadar kısa süreye sıkışmış bir turnuvada dönemsel form durumları kuşkusuz önemli. Aynı soru işaretleri dördüncü bitirilen Konfederasyon Kupası’nda fazlasıyla sakar gözüken kaptan Mokoena için de geçerli.


Ev sahibinin rotasını çizmek zaten kolay değildir, bu grup da hiç yardımcı olmuyor açıkçası. Birincilik dışında hiçbir derece şaşırtmayacağı gibi ben erken bir hayal kırıklığı ve Parreira için de sonsuza kadar sürecek bir emeklilik döneminin kapıda olduğunu sanıyorum. Ama şu kontrattan sonra mutlu bir emeklilik olacaktır… Organizasyon olarak majör problemlerin yaşanmadığı, Afrika’nın kat ettiği yolun ele güne gösterildiği bir turnuva yeterince olumlu olacaktır. Saha içine ne ölçüde yansıyacağını görmek için beklemek lazım fakat umut kaynağı olacak Afrika takımları arasında başı çekmiyor Bafana Bafana.

1. Moeneeb Josephs, Orlando Pirates
16. Itumeleng Khune, Kaizer Chiefs
22. Shu-Aib Walters, Maritzburg United

2. Siboniso Gaxa, Mamelodi Sundowns
3. Tsepo Masilela, Maccabi Haifa
4. Aaron Mokoena, FC Portsmouth
5. Anele Ngcongca, Racing Genk
14. Matthew Booth, Mamelodi Sundowns
15. Lucas Thwala, Orlando Pirates
20. Bongani Khumalo, Supersport United Pretoria
21. Siyabonga Sangweni, Lamontville Golden Arrows

6. MacBeth Sibaya, Rubin Kazan
7. Lance Davids, Ajax Cape Town
8. Siphiwe Tshabalala Kaizer Chiefs
9. Surprise Moriri, Mamelodi Sundowns
10. Steven Pienaar, FC Everton
11. Teko Modise, Orlando Pirates
12. Reneilwe Letsholonyane Kaizer Chiefs
13. Kagisho Dikgacoi, FC Fulham
23. Thanduyise Khuboni, Lamontville Golden Arrows

9. Katlego Mphela, Mamelodi Sundowns
17. Bernard Parker, Twente Enschede
18. Siyabonga Nomvethe, Moroka Swallows