Category: WTA
2010 Miami Masters Kuraları – Kadınlar
Justine Time!
Sabırsız davranıp şu espriyi zamanı gelmeden yaptığım ve çarçur ettiğim için çok pişmanım. Tenis denen sporun, bayanlar icra ederken de ne kadar lezzetli farklılıklar sunabileceğini bana gösteren ilk isimden yani Justine Henin’dan da bir özür dilemem gerekiyor sanırım. Fakat US Open sırasında Kim Clijsters’a olan desteğimi bir sadakatsizlik emsali olarak görmeyeceğinden eminim. Zira yıllarca Henin-Clijsters finallerinin yolunu gözleyen bir nesil, uzun bir süre boyunca Williams Kardeşler’in tamamen güce dayalı tenisini ve birtakım Sovyet orijinli hatunların yine estetikten hayli uzak oyunlarını ‘world-class tennis’ diye karşısında buldu. Güzel günler değildi… Bayan basketbolu gibi bir şeydi izlediğimiz. Sadece kötü bir taklidiydi erkeklerin yaptığının. Oysa ki bu oyunun kadınlar oynadığında daha da güzelleşebildiğini tecrübe etmiştik birçok kez.
Dış görünüşle dalga geçmemeyi anneannemin bu konuda savurduğu, şimdi bakınca bir psikopatın ağzından çıkmış gibi gelen tehditlerden sonra prensip edinmişimdir. Fakat şu kadarını söyleyeyim, bir erkek Amelie Mauresmo’yu kortlarda gördüğü günleri özleyebiliyorsa görüntü gerçekten çok vahim boyutlara ulaşmıştır… Ya da o erkek çok başka bir erkektir, kendisiyle arkadaşlığınızı bir kez daha gözden geçirin. Mauresmo’yu özlediğim günler oldu.
Bugün sonunda Umut Sarıkaya üstadın üzerinden ne kadar geçerse geçsin güldürebilen o karikatürünü en doğru zamanda hatırladık. Juju’yu Elena Dementieva önünde izleyemedim. Fakat Dementieva da yukarıda bahsettiğim o Ruslar arasında sempatimi kazanabilen ender tenisçilerdendir. Bu yüzden onun da mental yapısı hakkında birçok gözlem yapma olanağı buldum. Yıllardır en formda hissettiği dönemlerde, en ağır favori olarak geldiği turnuvalarda bile onu şampiyonluktan alıkoyan kırılgan psikolojisi, burada seribaşı olmayan fakat 1 numaralı ilgi odağı olan Henin’ı ikinci turda çekmeyi kaldıramamıştır muhtemelen. O gün de Henin’ın beklenenden iyi göründüğünü fakat özellikle servislerinde büyük sıkıntı yaşadığını duyduk zira sonradan. File önünde fark yaratmış gibi gözüküyor Belçikalı. Alisa Kleybanova’ya ilk seti verdikten sonra yaptığı geri dönüş onu dördüncü tura taşırken, Clijsters-Henin ikilisinin yokluğunda Belçika’nın en büyük umudu olmuş Yanina Wickmayer geliyordu kuradan. Wickmayer son Amerika Açık’ta yaptığı yarı finalle dikkatleri üzerine çeken, burada da 12 numaralı seribaşı Flavia Pennetta’yı yenerken yükselişini sürdüreceğine dair ipuçları veren çok sağlam bir genç raket. 1989 doğumlu Yanina’nın gençlik dönemlerinde tenis kariyerinde ilerlerken kimlerden ilham aldığı ortada. Böylesine bir çıkışın üzerine Belçika tenisinin fenomenlerinden birine toslaması kendisi adına büyük bir şanssızlıktı. Fakat bu kızın da ileride çok fazla ses getireceği ortada, belki de bizim gibi tenisseverleri yeni onyılda kurtaracak isim de yine Belçika topraklarından biri olacak…
Wickmayer karşısında ilk seti tie-break ile alırken, A sınıfı oyunundan çok uzak bir Henin vardı. Bunun üzerine 6-1 verdiği ikinci set sonrası salonda da soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Seti kazanan Belçikalı bir genç kızdı, fakat korttaki Belçika bayraklı seyircilere bakıp bunu söylemek mümkün değildi. Herkes Juju’nun geri dönüşünü bekliyordu ve Clijsters’ın Amerika’da yaptıkları büyük bir umut kaynağıydı. Final setini 6-3 alıp yoluna devam eden Henin oluyordu.
Az önce tamamlanan maçta ise 19 numaralı seribaşı Nadia Petrova vardı karşısında… Benim için Henin sonrası dönemdeki tatsız tenise güzel bir metafordu Petrova. İlk sette yarı finali hak eden bir oyuncu yoktu açıkçası sahada. Basit hatalar, düşük ilk servis oranı ve sıradanlıktan sıyrılamayan Henin vuruşları… Buna rağmen tie-break söz konusu olduğu zaman, Petrova’yla daha önceki maçlarında 12-2 gibi büyük bir üstünlüğü elinde bulunduran Henin’ın daha kendinden emin görünmesi sürpriz olmadı. Zaten onu böyle büyük bir aradan sonra ve çeşitli sakatlık etkileriyle geldiği bir Grand Slam turnuvasında buraya ulaştıran en önemli nokta o büyük özgüvendi. İkinci sette daha iyi görünen Petrova üst üste iki servisini kırıp 3-0 öne fırladığında da o özgüven kendini belli ediyordu. Aynı şekilde rakibinin iki servisini kırarak cevap verdi Justine… Petrova yine de direnecek gibi görünüyordu, fakat maçın son iki oyununu kapsayan 10 dakikalık bir sekansta öyle bir Henin izliyorduk ki turda bu oyunun karşısında durabilecek bir tenisçi olduğundan şüphe duyuyorum. Varsa da o ismin Petrova olmadığından eminim.
Juju çeyrek finalde gerektiği zamanda, sırtını duvarda hissettiği her anda cebinden o sihirli oyununu çıkarmayı bildi. O büyük özgüveninin altında yatan da tam olarak bu. Eurosport için hazırladığı programın ismi şimdi daha anlamlı. Yarı finalde Maria Kirilenko-Jie Zheng mücadelesinin galibiyle eşleşecek Henin. Makiri bizim için bayanlar tenisinde sahada oyuna dair izlenecek bir şey bulamadığımızda en azından en ilkel dürtülerimize hizmet ettiğinden sempati duyduğumuz çok güzel bir abladır. Fakat Henin karşısında bir şansı olur mu, bilmiyorum. Bu Henin karşısında bir şansı olur mu, hiç sanmıyorum. Finalde Serena’yı tokatlamacasına o zaman…
Gerçi Zheng de ilk seti 6-1 aldıktan sonra, ikinci sete servis kırarak başladı. Maç Makiri’nin elinden kayıp giderken, Çinliler’in çeyrek finale iki tenisçi sokmakla yetinmeyebileceğini ekleyelim. Kısmet…
Kaçın Lan Kaçın, Sahibi Geldi!
Believe!
Melanie Oudin, US Open seyircisinin çok fazla ümit beslediği bir isim değildi turnuva başlamadan önce. Bayanlar tenisinin 70 numarası olan yükselişteki bu Amerikalı, ilk turda underdog olarak çıktığı Anastasia Pavlyuchenkova maçını baştan sona domine ederek ikinci tura geçti. 4 numaralı seribaşı Elena Dementieva idi yeni rakibi. Elena’nın böyle sürprizlerle veda ettiği turnuva sayısı bir hayli fazladır, ancak yine de Oudin için bu ilk tur galibiyeti bile büyük bir başarıyken kimse yeni bir sürpriz beklemiyordu. İlk seti vermesine rağmen, o her oyuna sıkı sıkı tutunan yapısıyla Dementieva’yı çok zorladı ve 2-1 ile büyük çapta bir sürprize daha imza attı.
Dün Maria Sharapova önünde ise, son iki Grand Slam turnuvasındaki başarıları ve rakibinin sakatlık problemleri nedeniyle kötü bir yıl geçiriyor olması ile Oudin hiç olmadığı kadar favoriydi belki de… 29 numaralı seribaşına karşı da ilk seti verdikten sonra geri döndü ve Amerikan halkının ayakkabılarındaki yazıya odaklanmasını sağladı. Sharapova adına da omuz sakatlıklarıyla verimsiz geçen son yılların üzerine, dün sağlık molası almasına sebep olan elindeki yeni sakatlık can sıkıcı.
Üç turda da Rus tenisçileri geçerek yoluna devam eden Oudin’in yeni rakibi 13 numaralı seribaşı Nadia Petrova. Justine Henin’ı fazlasıyla özleyen biri olarak bu Amerikalı kızın daha da ilerileri görmesini istiyorum. Zaten 1.68 boyundaki Oudin de ilham kaynağı olarak Belçikalı’yı gösteriyor ve onu “bir şeyler kazanmak için uzun boylu olmak zorunda olmadığını ispat eden bir öncü” olarak tanımlıyor. Wimbledon’da da, burada Jelena Jankovic’i eleyen Yaroslava Shvedova’yı ve ardından da bizzat Sırp tenisçiyi saf dışı bırakarak sükse yapmıştı. Ancak dördüncü turda Agnieszka Radwanska ile bitiyordu yolculuğu. Nadia Petrova’ya stiliyle nispeten daha büyük zorluk çıkaracağını tahmin ediyorum. İnanıyoruz…
Günün Tatlısı
Tennis Anyone?
McEnroe’ya Sorun
Williams Kardeşler’in sahneye ilk çıkışları 2001 US Open Finali idi. Kuşkusuz, bu final önceden kestirilmiş bir final değildi, 2000’deki Wimbledon Yarı Finali bazı şeylerin habercisi olsa da. Yaşanan sürprizin yanısıra bir tarih de yazılıyordu o gün. İlk kez iki siyah bir Grand Slam finalinde karşı karşıya geliyordu. 100 yılı aşkın bir süredir iki kardeşin final oynadığı da görülmemişti kort üzerinde. Yaklaşık 3 yıllık bir dominasyondan sonra her ikisi de kariyerlerinde bir adım geri gittiler. Özellikle Serena’nın yaşadığı sakatlıklar, onun hiçbir zaman en üst seviyeye geri dönemeyeceğine işaret ediyordu. Ancak Serena geçen sene ile birlikte hayat belirtisi göstermeye başladı yeniden. Bugün de nihayet bu ‘All-Williams Final’ klasiği tekrarlanmış oldu.
Klasik dedik ama hemen ilk finalin ertesinde kardeşler eleştiriye boğulmuştu. İkisinin de kazanma hırsını yeteri kadar ortaya koyamadığından yakınılıyordu. Gelmiş geçmiş en tatsız Wimbledon finallerinden biri ilan edildi 2002 Wimbledon Finali. 2003’ten bu güne özlettiler kendilerini yine de. Karşılığında aldığımız ise gelmiş geçmiş en keyifli finallerdendi bayan tenisindeki. Bayan tenisini pek de çekici bulmadığını defalarca belirtmiş John McEnroe maçın 3. sete gitmesini en çok isteyenlerden biri gibi davrandı. Ancak kazanan sırasıyla 7-5 ve 6-4 sonuçlanan iki setle Abla Williams oldu. Venus böylece üst üste ikinci, toplamda beşinci Wimbledon Şampiyonluğu’na ulaştı ki, önünde sadece iki efsane Martina Navratilova(9) ve Steffi Graf(7) var bugün itibarı ile.
Bugünkü maç özelinde ise Serena farklı bir psikoloji içerisinde göründü bana. İçten içe büyük bir arzu duyduğunu görmek mümkündü, ancak belki de önemli sayılarda oyununu tam anlamıyla sergileyememesinin etkenlerinden biri, serbest bırakamadığı bu duygulardı. Serena maç sonu basın toplantısında Venus’e karşı oynarken bir farklılık hissetmediğini, rakibinin o olduğunu unutabildiğini söylemiş. Bana hiç öyle gelmedi. Yıllar sonra ilk defa final seviyesine geri gelmiş bu kadının bu maçı istediğini daha çok göstermesini beklerdim ben kendi adıma. Bir de Serena’dan bahsediyorsak… Ama ace ve winnerlardan daha çok sayı kazanırken, daha az basit hata ve çift hata yapan taraf olmayı da başaran Serena, maçı kazanamadı. Gerilimin doruğa ulaştığı her anda doğru hareketi yapan Venus oldu.
Maç boyunca Venus’ün uyguladığı en alışılmadık taktik de muhtemelen Serena’nın servislerinde aldığı pozisyondu. Bayan tenisinin servis rekorlarını kırmış Serena’yla oynarken, bir adım kadar içeride servis beklemek pek akıl karı gibi gözükmeyebilir. Ancak bu taktik Serena’ya 9 ace kazandırmasına rağmen Venus’e büyük avantajlar sağladı. Servisi karşıladıktan sonra file önüne daha kolay gelebildi ve file önündeki başarısı kırdığı servislerdeki kilit noktaydı. Venus’ün bir diğer ilginç hareketi de, rüzgarı bahane ederek bir türlü kullanamadığı servislerdi. Rüzgarın serviste çok belirleyici bir etkiye sahip olduğu ortada, ancak Venus bunu çok sık tekrarladı. Bunu her yaptığında da Serena’nın konsantrasyonunu bir şekilde etkiledi bana kalırsa. Bu hareketi yaptığı sayılar ve takip edenlerinde Serena hiçbir varlık gösteremedi zira. Tabi ki Venus’ün başarısını gölgelemeyecek kadar küçük bir ayrıntı bu.
Venus’ün bu şampiyonlukla farklı bir seviyeye çıktığı ortada. Serena’nın kendini bulduğunu görmek de sevindirici. Ancak, her ne kadar aksini söylemiş olsa da ablasıyla oynamak onu kötü yönde etkiliyor gibi. Bunu bu günden sonra aşabilir mi bilinmez, ancak belki de en heyecanlı Williams vs. Williams finalini yaşattıkları için bu ikiliye minnettarım. Williams Kardeşler’in geri döndüğünü gören Maria Sharapova, Jelena Jankovic, Ana Ivanovic ve diğerlerinin kendilerine çekidüzen vermek için daha fazla sebebi var artık. Efsane McEnroe’nun finali özetleyen sözleri de son sözüm olsun o zaman…
“This is the most competitive match I’ve seen between them. For the first time, to me it looked like Venus wanted this match more.”
Foxey Lady and Ugly Russian
Maria Sharapova bu yıl da toparlanabilmiş gözükmüyor, kariyerinin en iyi sezonlarından birini geçirmediği kesin. Bu turnuva öncesinde de en büyük favorilerden biri değildi. Ben çeyrek finalden öteye gidemeyeceğini düşünüyordum. Henüz 2. turda hiç beklenmeyen bir isme karşı set alamadan elendi. Vatandaşı Alla Kudryavtseva idi onu eleyen. Kendisi bunun tadını çıkarmakla meşgul şu anda da. Maria’nın kıyafetini beğenmediğini ve bunu motivasyon unsuru olarak kullandığını söyleyip, kendince dalga geçmiş Sharapova ile. Açıkçası ben Sharapova’ya çok da sempati besliyor sayılmam, sahadaki tavırlarına uyuz da olurum. Ama, bayan tenisi izlemem için benim de motivasyona ihtiyacım var ve ne giymiş olursa olsun Sharapova bana o motivasyonu sağlıyor. Bu sözleri hak ettiğini düşünmüyorum bu bağlamda. Laf motivasyondan açılmışken, aşağıdaki fotoğrafa bakıyorum da Kudryavtseva’nın yüzü de Sharapova için iyi bir motivasyon kaynağı olabilirmiş. Kullanamaması çok yazık olmuş…
“I don’t like her outfit. It was one of the motivations to beat her.”