More News from Nowhere #4


Her güne yeni bir yazı umuduyla uyanıyorum, geçen yazın aktifliğini de özlüyorum bazen ama önümde tamamı İstanbul’da geçirilecek bir yaz varken motive olmak çok kolay olmuyor. Bu yaz daha uzun aralıklarla daha doyurucu yazılar sunmak istiyoruz size ancak bu da sadece bir istek işte, fazlası değil… Günah çıkarma seansımızı da böyle savuşturduktan sonra basketbol ile başlayalım.

Igor Rakocevic transferinden sonra “Efes Pilsen federasyonu şampiyon olamadığı takdirde kepenkleri indirmekle tehdit etti” diyenleri inandırıcı bulmak daha da zorlaştı. Sadece bir yerel şampiyonlukla kepenk indirme noktasından Rakocevic transferine gelinmez. Efes Pilsen kulübünün kuruluş amacı, edindiği misyon bu kadar ucuz olamaz en azından… Olmadığını biliyoruz. Tabi blöf yapmış olmaları ihtimali de her zaman mevcut ama yapmayın, etmeyin. Ben Fotomaç editörü olsaydım, ki çocukluk hayalimdir, bu haberi “Bira Bu Kapağın Altındadır” başlığıyla sunardım herhalde.

Transferin teknik kısmına gelirsek, birkaç ay önce İspanya Ligi Ödülleri ile ilgili bir yazıda değindiğim zaman aklımın ucundan bile geçmedi böyle bir transfer. Hayalini kurmak bile son yıllarda yapılmış transferleri görmüş biri olarak zor olurdu herhalde. Gerçekten büyük bir skorer ve bir takımı direkt olarak bir üst seviyeye çıkarabilecek bir oyuncu. Rakocevic’in sağlıklı bir sezon geçireceğini varsayarak, Efes Pilsen’in mevcut kadrosuyla Final-Eight’e bir oyun kurucu mesafesinde olduğunu söyleyebilirim. Ancak gerçek bir oyun kurucu olmalı bu ve de Bootsy Thornton kesinlikle takımda tutulmalı… Transfer sonrasında soru işaretleri de oluştu aslında birkaç tane. Rakocevic oyun kurucu oynadığı ve topu getirdiği zaman hücumdaki verimi neredeyse yarı yarıya azalıyor. Bu şekilde kullanılacağını düşünmek bile istemiyorum, zira Rakocevic de bu konuda garanti istemiş olabilir. Pablo Prigioni ile birlikte neler yaptığını hep beraber izledik, Kerem Tunçeri de onun için ideal bir partner guard pozisyonunda. Ancak bu durumda da Thornton’ı SF olarak kullanmak gerekebilir ki, özellikle savunma anlamında sıkıntılı maçlar anlamına gelebilir bu Tootsie için. Tabi onunla devam edileceğini umarak böyle konuşuyorum, bu yönde birkaç haber de okumuştum ama emin değilim. Şu andaki pota altı rotasyonu Michail Kakiouzis dışında kabul edilebilir düzeyde bence. Ancak dış basında Efes Pilsen’in bütçesi olarak verilen rakamlara bakılırsa, Rakocevic düzeyinde bir transfer de oraya bekleyebiliriz. Yine de fazlasıyla speküle edilmiş rakamlara benziyor bunlar… Son olarak Ankara’nın sorduğu sorunun cevabı bizim için açık, ama önemli olan bu sorunun Ergin Ataman’ın kafasındaki cevabı…

Ankara arrived from google.com.tr on “NUMARAIKI” by searching for Igor Rakocevic+kaç numara.


Avrupa Bayanlar Basketbol Şampiyonası’nı Fransa kazandı. Bayan basketboluna en fazla bir çeyrek tahammül edebiliyorum ve bu yüzden çok stratejik davranmam gerekiyor ekran karşıına geçmeden önce… Tek istisnası geçen sezonki WNBA finallerini İsmail Şenol-Orkun Çolakoğlu ikilisinin sunacağı haberini almamdan sonra gerçekleşti. Dün finalde Osman Sakallıoğlu vardı, 8/19 ile faul atan bir Fransa vardı ve bu kaçan faullerin çoğu son çeyrekte yapılan taktik faullerdi. Ama yine de zevk aldım sanıyorum. Benim bile tanıdığım üç oyuncusu vardı her şeyden önce Rusya’nın. Favori olması gerekir böyle bir takımın, sadece Becky Hammon faktörüyle bile… Ama Becky son çeyrekte biraz fazla tuttu topu elinde sanırım, takımın geri dönüş çabalarına da bir şekilde ket vurduğunu söyleyebiliriz. 0/8 ile üçlük attı ama, bence takımı için daha ölümcül olan son çeyrekte topu yeterince paylaşmamasıydı. Halihazırda ritmini bulmuş bir Maria Stepanova da varken onun üzerinden daha çok top kullanılabilirdi. Canı sağolsun, biz Becky’yi her haliyle seviyoruz… Sonuçta Rus milli takımına bir bronz madalya hediye etti geçen sene ve mağlubiyetin faturasını da tamamıyla Hammon’a çıkarmamak lazım. Saç tercihini bir kez daha gözden geçirsin ama…

Transferde neler oluyor? Karim Benzema ismi konuşuluyor öncelikle United için. Güzel olurdu tabi. Ama Cristiano Ronaldo hiç gitmemiş gibi davranamayız Lionel Messi gelmediği takdirde. Yani kısaca davranamayız, niye uzatıyorsam… Carlos Tevez de takımda kalmayacağını açıklamış, ondan da tam olarak verim alamadığımızı düşüneceğim sonsuza kadar. Ama bu sezon Ronaldo’nun gidişiyle çok daha önemli bir rol üstlenebilirdi, kendi bilir tabi. Bir de kaleci konusunda spekülasyonlar çıkıyor. Victor Valdes iddiası ortaya atıldığında üç gün uyuyamadım. Sonra Iker Casillas dediler, o da gerçek olamayacak kadar güzeldi. Edwin Van Der Sar’ın da limitleri var, Kuszczak-Foster ikilisi güzel yedekler ama birinci kaleci olacak kadar iyi değiller kesinlikle. Bu sezon da rotasyon yardımıyla VDS dinlendirilebilir ve problemler minimize edilebilir ama peki ya sonra? Bence de bir an önce bir çözüm düşünülmeli.


Thomas Vermaelen de 10 milyon pound karşılığında Arsenal oyuncusu olmuş, güzel transfer. Arsene Wenger savunma hattına bir çeki düzen verecek sanıyorum. Kolo Toure’nin City’ye gitmesi olası, hatta 12 milyonluk bir tekliften de bahsediliyor… Gallas-Senderos-Silvestre-Djourou dörtlüsünün de Wenger’in planlarına dahil olup olmadığını söylemek zor, ama bu isimlerin bir kısmını bir daha Emirates’te göremeyeceğimizi söyleyebiliriz herhalde.

Wigan Athletic, eski oyuncusu Roberto Martinez’i Swansea’den getirip menajerlik koltuğuna oturttuktan sonra bir başka İspanyol Jordi Gomez ile de orta sahasını güçlendirdi. Barcelona altyapısından yetişmiş, daha sonra Espanyol’da şans bulmayı başarmış önemli bir isim… Yeni bir Mikel Arteta olabilir Ada futbolu için. O hamleyi de beğendim…


Bir de Formula 1 vardı tabi. Silverstone pistini son kez görme fırsatıydı belki de, o yüzden ekran karşısında yerimi aldım. Dün de daha ziyade Serhan Acar’ın FIA-FOTA olayıyla ilgili görüşlerini dinlemek için sıralama turlarını takip etmiştim… Yarış öncesi stüdyo programında Okay Karacan tam olarak “Hiçbir şeyi anlayabilmiş değilim, anlamak da istemiyorum” diyerek ufak çaplı bir cinnet geçirdi yayında. Biz Formula 1 sevenler olarak sezonun başından beri yaşıyoruz aslında o cinnet halini ve bu Formula 1’i sevmiyoruz. Sanki başka bir şey izliyoruz. Eskiden sezonun gidişatı için en anlamsız yarışı izlemek uğruna saat kurup uykusundan feragat eden, dersane satan adamlar şimdi yarış başlamadan önce kaç tur dayanabileceklerine dair bahse giriyorlar. Uzun uzadıya duruma ışık tutacağımız bir yazı da gelebilir Erhan’dan ya da benden. Ama burası çok sıcak şimdi. Adamımız Sebastian Vettel’i kutluyorum, Red Bull çok başkaydı haftasonu boyunca… Mark Webber bile bunu görmemize engel olamadı.

Augustus vs. Penicheiro


Türk bayan basketbolu tarihi sadece iki takımdan ibaret diyebiliriz. Galatasaray o ünlü Andrea Stinsonlı, Korona Longinli, Derya Özyerli kadrosuyla doksanlı yılları domine etmişti. 2000 sonrasında ise Fenerbahçe inanılmaz bir performans sergiledi. Bu yıl ise Galatasaray’ın tekrar atılım yapmasıyla oldukça zevkli bir lig izledik. Avrupa’da da Euro Cup’ta üçüncülük yaşadı Galatasaray. Fenerbahçe ise oturmuş çok kaliteli kadrosuyla Euroleague’de çeyrek final oynadı. Beklenen final gerçekleşti ve iki ezeli rakip final serisi oynadı. Müthiş zevkli ve bir o kadar da çekişmeli olan seriyi Fenerbahçe 3-2 kazanarak şampiyon oldu.

Gelelim bu sezona… Galatasaray, kadrosuna oldukça kaliteli yerli oyuncular kattı. Yasemin Horasan, Tuğba Palazoğlu, Kübra Siyahdemir ve Bahar Çağlar’ı oldukça kaliteli, birinci sınıf oyuncular olarak niteleyebiliriz. Fenerbahçe’de ise bir hareketlilik yok Türk oyuncu açısından. Süper yıldızları Cappie Pondexter’ı ise Moskova’da göreceğiz önümüzdeki sezon. İki kulüp de WNBA’den iki süperyıldızla anlaştılar, bunlar Seimone Augustus ve Ticha Penicheiro. Kısaca bu iki oyuncuyu size tanıtmaya çalışacağım yazının ilerleyen bölümlerinde. Bu arada Galatasaray bir başka yıldız Taj McWilliams-Franklin’le de anlaştı ve ayrılan Petra Ujhelyi’nin yerini doldurmuş oldu.

Seimone Augustus’la başlayalım. Augustus 30 Nisan 1984 doğumlu, yani 24 yaşında. Üniversitede LSU forması altında inanılmaz bir performans göstererek 2006 yılında Minnesota Lynx tarafından 1. sıradan draft edildi. WNBA’in süper skorerlerinden biri. Şu an devam eden sezonda ise Minnesota Lynx forması altında 19.5 sayı ortalamasıyla oynuyor. WNBA tarihinde de çok önemli bir yere sahip Augustus. Kariyerinde sahip olduğu 21.5 sayı ortalamasıyla WNBA’de gelmiş geçmiş maç başına en fazla skor üreten oyuncu. Galatasaray bu müthiş transferle Euro Cup ve Türkiye Ligi’nin en önemli favorilerinden biri haline geldi.

Gelelim Fenerbahçe’ye. Oynadığı kısa sürede kulübün efsane oyuncularından biri haline gelen Pondexter’ı kaybettiler. Ama taraftarlar bunun üzüntüsünü bile yaşayamadan efsane oyuncu Ticha Penicheiro ile anlaşma yapıldığı açıklandı. 18 Eylül 1974 doğumlu oyuncu WNBA tarihinin en iyi oyun kurucusu olarak gösteriliyor. Toplamda 1978 ve maç başına 6.0 asist ortalaması ile tüm zamanlar listesinde zirvede olması da bunun en büyük göstergesi.

NBA oyuncularına benzetmek gerekirse Galatasaray Kobe Bryant’ı, Fenerbahçe Jason Kidd’i aldı diyebiliriz. Bu sezon en az geçen yılki kadar zevkli ve çekişmeli bir lig bekliyor bizi. Bu iki güzide kulübümüzün de Avrupa’da başarılı olmaları yüksek olasılık. Bakarsınız Beşiktaş da Candace Parker’ı alır, yeni bir yazı yazmak zorunda kalırım…

Dikkat Sahada Babaanne Var!

İlginçtir bu üst üste yazacağım ikinci WNBA yazısı. Ama gerçekten ilginç şeyler olmaya başladı. Geçen gün yaşanan kavga yüzünden Detroit Shock’tan birçok oyuncu ceza aldı. Bunun sonucunda tarihe geçecek bir olay gerçekleşti ve Detroit Shock, Nancy Lieberman ile 7 günlük kontrat imzaladı. Oyuncuyu bilmeyenler “Ne var ki bunda” diyebilir. Ama Nancy Teyze tam 50 yaşında. Yanlış yazmadım, sizin de gözlerinizde problem yok, tamı tamına 50. 1 Ağustos 1958 doğumlu Nancy Lieberman doğum gününü sahada kutlama şansını da yakaladı böylelikle. Hatta dün gece de ilk maçına çıktı. 9 dakika sahada kalan Lieberman 2 asist yaptı. Kendisine ”Hey Maşaallah” diyor ve başarılarının devamını diliyoruz.

Ayıp Artık Be Rick

Ünlü ”Bad Boys” lakaplı Detroit takımının elemanlarından biriydi Rick Mahorn. Belki de NBA tarihinin en çirkef oyuncularından biri. Rakiplerini sahada dövmekten beter ederdi. Bunları yazmamın nedeni nostalji yapmak değil, dün geceki olay.

Dün gece Los Angeles Sparks ve Detroit Shock takımları arasında oynanan WNBA maçında bayan basketbolunda eşine fazla rastlanmayan bir olay gerçekleşti, kavga çıktı. Los Angeleslı Candace Parker ve Detroitli Planette Pierson maçın bitimine saniyeler kala birbirlerine girdi. Ondan sonra yedek oyuncular ve teknik ekipler de kavgaya katıldı. Rick Mahorn abimiz de uzun süredir kavga etmemenin yarattığı heyecanla Lisa Leslie’yi itip düşürüvermiş.

Maçtan sonra da kesinlikle böyle bir amacı olmadığını ve sadece kavgayı önlemek için araya girmeye çalıştığını belirtmiş. Yıllardır Jordan’ı, Bird’ü dövdü bir şey demedik, dede olacak yaşa geldi hala kavgalarda başrolde Rick Mahorn. Kavgayı fırsat görüp kadın falan dinlememiş. Yaptığı hareketi tasvip etmiyor ve ”Allah ıslah etsin” temennimizi tekrarlıyoruz.