Pac-10’in Çoğalmaya İhtiyacı Var #3


4) UCLA Bruins:

Medya gününde basının verdiği oylar, konferans şampiyonluğu için UCLA’i işaret ediyordu. İsabet yüzdeleri de bayağı iyi seyretmiş son 10 yıl içerisinde. Böyle bir ortamda beni desteklediğim takımı dördüncü sıraya koymaya iten şeyi basite indirgeyemiyorum. Programın son birkaç yılı hayal kırıklığıyla geçirmesinin kümülatif bir etki yarattığını yadsıyamam, fakat enseyi karartmak için çok fazla sebep var mı? Ben saymış olayım, kararı siz verin.
UCLA’i sezon öncesinde 17 numaralı seribaşı olarak gösterilmeye taşıyan şey, ülkenin en iyi ön alan kombinasyonlarından birine sahip olması. 2008’deki Final-Four’dan bu yana takımın başına gelen en iyi şey olan savaşçı power forvet Reeves Nelson üçüncü sezonuna giriyor ve mezun olduğunda adının kampüstekilere başarısızlıktan başka şeyler de çağrıştırmasını isteyecektir. Sağlıklı kaldığında o 2008 takımındaki Kevin Love için yeterli bir dublör olabilecek Nelson’ın yanında, geldiğinde büyük bir istihdam başarısı olarak lanse edilen Joshua Smith yer alacak. Bu özelliğini NBA’e ne ölçüde taşıyabileceği muamma, fakat bu seviyede arkasında durabilecek fiziğe sahip çok fazla uzunla karşılaşmadığını söylemeliyiz. Sezon içerisinde geliştirdiği alçak post oyunu ve beraberinde getirdiği 140 kilonun nüfuzuyla önemli bir silah olduğunu kabul etmeliyiz. Fakat geçen sezonu faul problemleri nedeniyle sadece 22 dakika ortalamayla kapattığını hatırlatmak gerek. Daha uzun süreler sahada kaldığında da, kondisyonunun bir kırmızı alarm haline geldiğini ve bunun da yine nihai olarak anlamsız faulleri karşımıza çıkardığını gördük. Oyununu tercüme edebilirse bir gün NBA’de bir takımı mutlu edeceği kesin, fakat yazın kampüsten ayrıldığında geride pek bir şey bırakmayacak yeni bir isim gibi geliyor.

UCLA’in yakın tarihinde bu çok alışılmadık bir durum değil. 2006’da Jordan Farmar’ın takımı sophomore senesinin arkasından bırakması bir başlangıç oldu, 2007’de Arron Afflalo son senesi için geri dönmemeyi tercih etti ve NBA’in draft için koyduğu yaş sınırlaması işleri daha da kötüleştirdi. 2008’de Love ve ertesi sezon da Jrue Holiday one-and-done kavramı ile tanıştırdılar Westwood’u. Russell Westbrook da yine 2008’deki başarılı Final-Four performansı sonrası henüz bir sophomore iken dümeni NBA’e kırdı. Fakat bunlardan hiçbiri -belki Holiday’i dışarıda tutabiliriz- Ben Howland’ın üzerinde geçen yaz gelen ayrılıkların yarattığı şok etkisine yaklaşamadı. Erken profesyonel olma kararı alan Tyler Honeycutt ve Malcolm Lee, kimseden birinci tur garantisi almamışlardı. Dahası bir sonraki NBA sezonunun zamanında başlayacağı o günlerde de hayli şüpheliydi. Smith takımın beklentilerini karşılayıp bir patlama sezonu geçirdiği takdirde bu ön alanla konferansı kazanmamaları düşünülemezdi. Dolayısıyla genel menajerlerin gözündeki değerlerini yukarı çıkarabilirlerdi. Ama geri dönmediler.
“I just get so frustrated thinking about them. It really makes me sick to think about Tyler and Malcolm.”

Günümüzde kolej koçlarının değerlerini takdir ederken iki sezon göz önüne alınıyor. Birincisi Kasım-Mart ayları arasındaki normal sezonda takımı nasıl yönettiğiyle ilgili klasik değerlendirmeleri içeriyor. Fakat son yıllarda daha fazla önem atfedilense, geri kalan yedi ay içerisindeki istihdam faaliyetlerinde kudretini ne kadar gösterebildiği, bağlantılarının ne kadar güçlü olduğu ya da iyi bir ‘iş bitirici’ olup olmadığıyla ilgili değerlendirmeler. UCLA gibi repütasyonu yüksek bir programa gelmek için özellikle California çevresindeki oyuncuları ikna etmek çok zor değil ve buna paralel olarak Howland yüksek beklentilerle mücadele etmekte. Oyuncu seçerken pür yeteneği değil karakteri ön plana koyduğu söylenegelen, hatta zaman zaman yeni dünyada bunun geçerli olmadığı tezi üzerinden eleştirilen bir koç için yüzleşmesi zor bir gerçekti Lee ile Honeycutt’ın ayrılma haberleri.
Şu anda takım kanat pozisyonlarındaki bu boşluğu dolduracak mürettebata sahip gözükmüyor. (Bugün uçak gemisinde maç var, kelime seçimimi mazur görün.) North Carolina’daki sönük çaylak sezonlarını takiben transfer edilen David Wear ve Travis Wear cezalarını doldurdular ve 6-10 boyundaki biraderlerden adı David olanını 3 numarada başlatma planları söz konusu. UNC’de beklentilere cevap vermekte zorlanan elemanlar için ben de çok iyi şeyler düşünmüyorum. Bunlar yetmezmiş gibi geçen sezonun ortasında UNC’yi terk eden Larry Drew II da transfer edildi ve iş Yıldırım Demirören’in ilk yıllarında Fenerbahçe’nin eskileri için sıraya giren Beşiktaş’ı hatırlatmaya başladı. Saha içine dönersek, hikayesine daha önce değindiğim bir başka yeni transfer De’End Parker da 3 numara için alternatif.

2 numarada bir savunma spesiyalistine dönüşme sürecinde bu yaz hayli yol katettiği söylenen Tyler Lamb ve atletik çaylak Norman Powell ile durum biraz daha iyi. Fakat Lamb’in geçen sene çizginin gerisinden yalnızca 8/39 ile attığını ve dış üretimin Powell’ın da iyi bilinen özeliklerinden biri olmadığını belirtmek lazım… 1 numarada ise liseyi Derrick Rose’un yedeği olarak geçiren, Illinois’da vasat bir Division II okulundan transfer Lazeric Jones’un çabuk bir adaptasyon sonrası geçen sezonun ikinci yarısında iyi bir guarda dönüştüğünü söyleyebiliriz. Lee ve Honeycutt’ın yeteneklerini ancak uzaktan izleyebilir, fakat iyi bir takım oyuncusu ve etrafındakileri yukarı çekme konusunda hayli başarılı. Dış şutu riske edilir düzeyde değildi, ancak bu sene daha istikrarlı bir tehdit haline getirmeli. Yoksa kenarda bekleyenin Jerime “Cereme” Anderson olduğunu unutmamalı. UCLA’e geldiğinde belki Holiday ve Lee’den daha iyi oyuncu olması beklenen Anderson, ülke çapında tanınırlığı geçen yaz bir MacBook çaldığında yakalayabildi. Aslında iş görebilecek bir adam, takım içinde havayı bozan biri de olmadığından Howland bu kafasızlığını iki maç cezayla geçiştirdi. Ama hiçbir zaman hakkında beklentiyi yukarı çekmemeye söz verdiğim adamlardan, tıpkı Manchester United’da top tepen adaşı gibi.
Kısaların domine ettiği bir oyun olan kolej basketbolunda bu yetersiz alternatiflerin su yüzüne çıkması çok fazla zaman almayacaktır. Daha önce mercek altına aldığım takımların da güçlü birer guard rotasyonu var. Aynı zamanda 1-2 numaradan alamadığımız dış şut üretimini, 3 numaradan da verebilecek birisi kampüse henüz gelmedi. Belki önümüzdeki sene takıma katılacak Kyle Anderson (ESPNU 100 sıralamasında 5. sırada) ve hala peşinden koştuğumuz Shabazz Muhammad (ESPNU 100 sıralamasının tepesinde) o oyuncu olabilecekler. Fakat bu yazıda bunun bir yeri yok.

Howland’ın getirdiği savunma formasyonuyla hiçbir takım için kolay lokma olmayacağımız kesin. Özellikle Smith merkezli bir motion offense ile üretimi yukarı çekmeyi düşünecek Howland’ın dış şutuna en çok güvendiği ismin de yine pota altı rotasyonunda olması (Brendan Lane) ise esas problem noktası. Bunun yanında direksiyon da henüz çok az şey ispat etmiş bir guard rotasyonunun elinde. Bir de Pauley Pavilion’ın yenileme faaliyetleri nedeniyle sezon boyunca tadilatta olacağını ve onun yerine maçların USC kampüsüne, UCLA kampüsüne olduğundan daha yakın bir salonda oynanacağını ekleyin. Kolay bir sezon olmayacak…
Head Coach: Ben HOWLAND (UCLA ile 189-83, toplamda 357-182)
İlk Beş:
PG Lazeric Jones (SR) – SG Tyler Lamb (SO)
SF David Wear (SO) – PF Reeves Nelson (JR)
C Joshua Smith (SO)
Kritik Yedekler:
PF Brendan Lane (JR)
SG Norman Powell (FR)
C Travis Wear (SO)
5) Oregon
6) Stanford
7) USC
8) Arizona State
9) Oregon State
10) Washington State
11) Colorado
12) Utah
Sezonun Beşi:
Tony Wroten Jr. (Washington), Jorge Gutierrez (California)
Allen Crabbe (California), Terrence Ross (Washington)
Reeves Nelson (UCLA)

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *