Justine Time!


Sabırsız davranıp şu espriyi zamanı gelmeden yaptığım ve çarçur ettiğim için çok pişmanım. Tenis denen sporun, bayanlar icra ederken de ne kadar lezzetli farklılıklar sunabileceğini bana gösteren ilk isimden yani Justine Henin’dan da bir özür dilemem gerekiyor sanırım. Fakat US Open sırasında Kim Clijsters’a olan desteğimi bir sadakatsizlik emsali olarak görmeyeceğinden eminim. Zira yıllarca Henin-Clijsters finallerinin yolunu gözleyen bir nesil, uzun bir süre boyunca Williams Kardeşler’in tamamen güce dayalı tenisini ve birtakım Sovyet orijinli hatunların yine estetikten hayli uzak oyunlarını ‘world-class tennis’ diye karşısında buldu. Güzel günler değildi… Bayan basketbolu gibi bir şeydi izlediğimiz. Sadece kötü bir taklidiydi erkeklerin yaptığının. Oysa ki bu oyunun kadınlar oynadığında daha da güzelleşebildiğini tecrübe etmiştik birçok kez.


Dış görünüşle dalga geçmemeyi anneannemin bu konuda savurduğu, şimdi bakınca bir psikopatın ağzından çıkmış gibi gelen tehditlerden sonra prensip edinmişimdir. Fakat şu kadarını söyleyeyim, bir erkek Amelie Mauresmo’yu kortlarda gördüğü günleri özleyebiliyorsa görüntü gerçekten çok vahim boyutlara ulaşmıştır… Ya da o erkek çok başka bir erkektir, kendisiyle arkadaşlığınızı bir kez daha gözden geçirin. Mauresmo’yu özlediğim günler oldu.


Bugün sonunda Umut Sarıkaya üstadın üzerinden ne kadar geçerse geçsin güldürebilen o karikatürünü en doğru zamanda hatırladık. Juju’yu Elena Dementieva önünde izleyemedim. Fakat Dementieva da yukarıda bahsettiğim o Ruslar arasında sempatimi kazanabilen ender tenisçilerdendir. Bu yüzden onun da mental yapısı hakkında birçok gözlem yapma olanağı buldum. Yıllardır en formda hissettiği dönemlerde, en ağır favori olarak geldiği turnuvalarda bile onu şampiyonluktan alıkoyan kırılgan psikolojisi, burada seribaşı olmayan fakat 1 numaralı ilgi odağı olan Henin’ı ikinci turda çekmeyi kaldıramamıştır muhtemelen. O gün de Henin’ın beklenenden iyi göründüğünü fakat özellikle servislerinde büyük sıkıntı yaşadığını duyduk zira sonradan. File önünde fark yaratmış gibi gözüküyor Belçikalı. Alisa Kleybanova’ya ilk seti verdikten sonra yaptığı geri dönüş onu dördüncü tura taşırken, Clijsters-Henin ikilisinin yokluğunda Belçika’nın en büyük umudu olmuş Yanina Wickmayer geliyordu kuradan. Wickmayer son Amerika Açık’ta yaptığı yarı finalle dikkatleri üzerine çeken, burada da 12 numaralı seribaşı Flavia Pennetta’yı yenerken yükselişini sürdüreceğine dair ipuçları veren çok sağlam bir genç raket. 1989 doğumlu Yanina’nın gençlik dönemlerinde tenis kariyerinde ilerlerken kimlerden ilham aldığı ortada. Böylesine bir çıkışın üzerine Belçika tenisinin fenomenlerinden birine toslaması kendisi adına büyük bir şanssızlıktı. Fakat bu kızın da ileride çok fazla ses getireceği ortada, belki de bizim gibi tenisseverleri yeni onyılda kurtaracak isim de yine Belçika topraklarından biri olacak…


Wickmayer karşısında ilk seti tie-break ile alırken, A sınıfı oyunundan çok uzak bir Henin vardı. Bunun üzerine 6-1 verdiği ikinci set sonrası salonda da soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Seti kazanan Belçikalı bir genç kızdı, fakat korttaki Belçika bayraklı seyircilere bakıp bunu söylemek mümkün değildi. Herkes Juju’nun geri dönüşünü bekliyordu ve Clijsters’ın Amerika’da yaptıkları büyük bir umut kaynağıydı. Final setini 6-3 alıp yoluna devam eden Henin oluyordu.


Az önce tamamlanan maçta ise 19 numaralı seribaşı Nadia Petrova vardı karşısında… Benim için Henin sonrası dönemdeki tatsız tenise güzel bir metafordu Petrova. İlk sette yarı finali hak eden bir oyuncu yoktu açıkçası sahada. Basit hatalar, düşük ilk servis oranı ve sıradanlıktan sıyrılamayan Henin vuruşları… Buna rağmen tie-break söz konusu olduğu zaman, Petrova’yla daha önceki maçlarında 12-2 gibi büyük bir üstünlüğü elinde bulunduran Henin’ın daha kendinden emin görünmesi sürpriz olmadı. Zaten onu böyle büyük bir aradan sonra ve çeşitli sakatlık etkileriyle geldiği bir Grand Slam turnuvasında buraya ulaştıran en önemli nokta o büyük özgüvendi. İkinci sette daha iyi görünen Petrova üst üste iki servisini kırıp 3-0 öne fırladığında da o özgüven kendini belli ediyordu. Aynı şekilde rakibinin iki servisini kırarak cevap verdi Justine… Petrova yine de direnecek gibi görünüyordu, fakat maçın son iki oyununu kapsayan 10 dakikalık bir sekansta öyle bir Henin izliyorduk ki turda bu oyunun karşısında durabilecek bir tenisçi olduğundan şüphe duyuyorum. Varsa da o ismin Petrova olmadığından eminim.


Juju çeyrek finalde gerektiği zamanda, sırtını duvarda hissettiği her anda cebinden o sihirli oyununu çıkarmayı bildi. O büyük özgüveninin altında yatan da tam olarak bu. Eurosport için hazırladığı programın ismi şimdi daha anlamlı. Yarı finalde Maria Kirilenko-Jie Zheng mücadelesinin galibiyle eşleşecek Henin. Makiri bizim için bayanlar tenisinde sahada oyuna dair izlenecek bir şey bulamadığımızda en azından en ilkel dürtülerimize hizmet ettiğinden sempati duyduğumuz çok güzel bir abladır. Fakat Henin karşısında bir şansı olur mu, bilmiyorum. Bu Henin karşısında bir şansı olur mu, hiç sanmıyorum. Finalde Serena’yı tokatlamacasına o zaman…


Gerçi Zheng de ilk seti 6-1 aldıktan sonra, ikinci sete servis kırarak başladı. Maç Makiri’nin elinden kayıp giderken, Çinliler’in çeyrek finale iki tenisçi sokmakla yetinmeyebileceğini ekleyelim. Kısmet…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *