Brave New World – Tier III

Dünya Basketbol Şampiyonası başlıyor. Yıllardır “Büyük 2010 Hedefi” öne sürülerek halı altına süpürülen başarısızlıkların karşılığında 26.9 yaş ortalamalı bir takımla başlayacağız turnuvaya. Önceki senelerde ‘geleceğin takımını kuruyoruz’ söylemiyle kadroya alınmayan Ömer Onan ve Kerem Tunçeri gibi isimler takımın muhtemel ilk beş oyuncuları. Yaşananlar ışığında yedi yıldır sabotaj altındaki Türk basketbolu, bugün halkına -FIBA’nın her yıla bir şampiyona anlayışı içerisinde- sıradanlaşmış bir organizasyonda madalyayla tüm bunları unutturabileceğini sanıyor. Muhtemelen de çok haksız değil.

Şurada paylaştığım şeylerden sonra şampiyonaya ilgimi önemli ölçüde kaybettim açıkçası. Yine de ilk parçasını yayınladığım seriyi tamamlamaya çalışacağım… Bu sıralamayı 10 gün önce yaptım ve o zamandan beri Andres Nocioni, Nene Hilario, Jose Calderon gibi önemli oyuncuların sakatlıkları ve Yunanistan-Sırbistan maçının cezaları kafamda bazı değişikliklere yol açtı. Ancak ilk listeye sadık kalacağım.


9. Litvanya (Grup D)

Çapraz grubumuzda yer alan Litvanya, ikinci turdaki en olası rakiplerimizden biri konumunda bana göre. FIBA, wild-cardlardan birini Litvanya’ya verirken İstanbul’da böyle bir kadroyla karşılaşacağını sanmıyordu muhtemelen. Son turnuvalarda Litvanya’yı eksik kadrolarla görmeye alışmıştık, fakat -sanırım bir istisnayla- Ramunas Siskauskas hep buradaydı. Milli takımdan emekliliğini açıklayan Siskauskas’ın yokluğunda Litvanya’nın hücumlardaki akıcılığı aynı başarıyla sağlayabilmesini beklemiyorum doğrusu.

Geçen sezonu formsuz geçen Sarunas Jasikevicius ve Rimantas Kaukenas, bu turnuva özelinde baktığımız zaman en büyük eksikler olarak düşünülmüyor. Turnuvaya gelmeyen yıldızlar sayılırken de bu oyuncuların ismini çoğunluk telaffuz etmiyor. Gerçekten de böyle birer sezondan sonra Saras ve Rimantas’ın yokluklarının çok büyük sorun teşkil etmemesi beklenir. Fakat Litvanya’nın oyun kurucu bölgesinde yıllardır yaşadığı sıkıntılar sır değil. Bu şartlar altında yapılması gereken, geçen sene Zalgiris formasıyla nihayet kulüp seviyesinde de sorumluluk aldığı bir sezonu geride bırakmış Mantas Kalnietis’e direksiyonu vermek ve hata yaptığında da sırtını sıvazlamak olmalı. Kalnietis’in oyunu kulüp takımlarında geçirdiği kayıp sezonların da etkisiyle hala defektler barındırıyor. Örneğin bu turnuvada alacağı dakika ölçüsünde top kaybı krallığına aday olabilir, savunmada zaman zaman rakibine el sallayarak tribünlerdeki yeşil kalabalığı çileden çıkarabilir. Ama Eurobasket 2011’e ev sahipliği yapacak Litvanya’nın bir senede bu bölge için daha iyi bir oyuncu yetiştirme ihtimali yok. Yine Saras’tan yardım isteyeceklerdir, ancak onun da artık teraziye yarardan çok zarar koyduğu dönemler geldi. Kontrol altına alınamayan büyük egosuyla, gelecek sene birinci oyun kurucu ilan edilirse büyük başarılar yaşattığı halkına bir sürprizle veda edebilir…


Kadrodaki tek ışıltılı isim Linas Kleiza ve bu takım kesinlikle onun takımı. Kalnietis dışında Klimavicius-Jankunas-Pocius üçlüsü de Zalgiris’teki birlikteliklerini buraya taşıyarak önemli birer yan parça olmaya çalışacak. Türkiye ve ABD’ye karşı izlediğim Litvanya bende daha güçlü bir rakip izlenimi yarattı ve şu anda bir liste yapsam kendilerini bir üst tarafa atmaları mümkündü. Darjus Lavrinovic ve Ksistof Lavrinovic’in yokluğunda, geçirdiği sakatlıklardan sonra ve her zaman başına iş açan kolay faulleriyle güvenilir olmaktan uzak Robertas Javtokas dışında bir pota altı gücü göze çarpmıyordu. Ancak Martynas Andriuskevicius, Almanya’daki hazırlık turnuvasında oynadığı iki maçta da (Türkiye ve Hırvatistan) önemli katkı vererek bizi tekzip etti. Muhtemelen Kalnietis-Gecevicius-Maciulis-Kleiza-Javtokas ilk beşini göreceğiz Litvanya’da. Savunmada kısaların yaratacağı handikapları, Maciulis-Kleiza gibi sert forvetlerle kompanse etmeye çalışacaklar. Javtokas’ın etkinliği bu takım için kilit faktörlerden bana kalırsa. Hazırlık maçlarında zaman zaman denedikleri Kleiza-Jankunas ikilisinin size olarak sıkıntı yaşamaları sürpriz olmaz. Hazırlık turnuvalarının aksine ana şampiyonada böyle net zayıflıkları kullanma konusunda coachlar daha arzulu oluyorlar…

Kestutis Kemzura son olarak Mindaugas Lukauskis’i kadrodan kesti ve Türkiye’ye şu oyuncu grubuyla geldi: Martynas Gecevicius, Martynas Pocius, Simas Jasaitis, Mantas Kalnietis, Tomas Delininkaitis, Renaldas Seibutis, Jonas Maciulis, Linas Kleiza, Paulius Jankunas, Tadas Klimavicius, Robertas Javtokas, Martynas Andriuskevicius.


10. Türkiye (Grup C)

Hazırlık maçlarında çok iyi sinyaller vermedik. Özellikle de bu takımdaki alpha guy olduğunu artık kabul etmemiz gereken Ersan İlyasova’yı manasız denemeler sebebiyle kaybeder gibi olduk. Neyse ki Efes Pilsen World Cup ile birlikte, Bogdan Tanjevic’in yıllardır en büyük saplantısı olan o “Super Size Me” takımını çok sık görmemeye başladık. Ersan’ın gönlünü hoş tutmak bu takım için hayati gerekliliklerden biri ve bu Kerem Gönlüm’ün tek rolünün havlu sallamak olmasına yol açıyorsa yapacak bir şey yok.

Fransa’daki Eurobasket ’99 öncesinde Orhun Ene’nin -sanırım vize problemi nedeniyle- saf dışı kalmasıyla oyun kurucu koltuğuna oturan Kerem Tunçeri oradaki saltanatını hala koruyor. Kerem’i beğenen biriyim ve Efes Pilsen’e son gelişinde de, pası ön planda tutan gerçek bir oyun kurucuya kavuşulduğu için sevindiğimi hatırlarsınız. Fakat Avrupa’nın elit 10 basketbol ülkesinden birinde bu koltuğu kimselere bırakmayacak bir oyuncu olmadığının farkında olmalıyız. Geçen sene Kerem ile birlikte oynatıldığında kariyerinin en iyi maçlarını çıkarmış Ender Arslan, bu sene yine yedek oyun kuruculuğa geri dönüş yapacak ve sinirlerimizi test edecek. Geçtiğimiz haftaya kadar ülkede basketbol konuşan insanların birçoğu, neredeyse Evren Büker’in kadroda tutulması için Taksim’de yürüyeceklerdi. Ben Evren’in nasıl olup da tüm dertlere deva olacak oyuncu olarak gösterildiğini pek anlayamamıştım, kadrodan kesilmesine de herhangi bir tepki vermedim açıkçası. Beklediğim bir şeydi… Benim göremediğim bir şey varsa kusura bakmayın ama Ömer Onan, Sinan Güler ve Cenk Akyol’dan oluşan 2 numara rotasyonunu görünce insanları bunu iten şeyi anlayabiliyorum. (Gerçi bu insanların birçoğu Evren’in oyun kurucu bölgesinde değerli bir alternatif olabileceğini iddia ediyordu ve burada anlaşamıyorduk.) Sonuç olarak kısa rotasyonumuzun turnuvanın en kötülerinden. Buradan maç başına 1-2 tane Ender dellenmesi kaynaklı floater bulursak, 3-4 pozisyonda da Sinan’dan gelecek hustle katkısıyla savunma dozajını artırabilirsek yeterli olur.


Hidayet Türkoğlu sahada kaldığı 8-10 dakikadan sonra faul çizgisindeki Patrick Ewing gibi terliyor. Soyunma odasındaki pizza partilerinin kariyeri ilerledikçe sıkıntı yaratacağını tahmin ediyorduk. Geçen sene de fizik olarak hazır olmaktan çok uzaktı ve bu şampiyonada da limitlerinin çok altında göreceğimizi sanıyorum onu. İşin kötüsü pick-and-roll basketbolunun çok fazla para etmediği NBA’de bile önemli bir pick-and-roll silahı olarak acayip kontratlar elde etmiş bir adamı tek kullanış biçimimiz isolation oyunlarından ibaret. Pota altındaysa Ersan’ın yanındaki dörtlü farklı alanlarda katkılar verebilecek zengin bir oyuncu grubu anlamına geliyor. Fakat onların da meşhur 2010 planı ilk devreye sokulduğunda gelmeleri beklenen yerden fersah fersah uzak olduğunu üzüntüyle fark ediyoruz. Ömer Aşık geçen sene kulübüyle yaşadıklarından dolayı bildiğiniz gibi profesyonel basketboldan uzunca bir süre mahrum kaldı. 2010 hedefinin yaratıcılarından biri bu kulübün coachu, bir diğeri ise başkanının kankası iken buna izin vermeleri o hedefin aslında ne kadar da göstermelik bir hedef olduğunu söylüyordu bize bir kez daha… Buna rağmen Ömer hazırlık karşılaşmalarının en iyilerindendi. Sevdiğim bir çocuktur. Umarım hem burada, hem de Chicago’da ortalığın tozunu atar.

Üst tarafa koyduğum Güney Amerikalılar’dan gelen iki kritik sakatlık haberi bizi belki bu listede yukarı çekebilir ama bu iki takım da kısa vadede bizim rakibimiz değil. Rusya ve Fransa kötü provalar verirken, Litvanya ve Yunanistan iyi gözüküyorlar. Yalnızca iki haftaya yayılan ve büyük oranla günlük performanslarla şekillenen bir şampiyonada her şey olabilir ve bu kadro madalyaya da gidebilir. Bunu herhangi bir somut madde üzerinden rasyonalize edemiyorum ama zaten bizim milli takımlarımız için bunu yapmak nadiren mümkün olur. Fakat ben çok ümitli olamıyorum. 13 kişilik kadro şöyle, kimin kesileceği açık gibi: Kerem Tunçeri, Ender Arslan, Barış Ermiş, Ömer Onan, Sinan Güler, Cenk Akyol, Hidayet Türkoğlu, Ersan İlyasova, Oğuz Savaş, Kerem Gönlüm, Ömer Aşık, Semih Erden, Fatih Solak.


11. Slovenya (Grup B)

Slovenya’nın bu turnuvaya eli her zamankinden daha zayıf olarak geldiği söyleniyor, fakat onların sorunu hiçbir zaman bu olmadı ki… Bunu söylemenin daha şık bir yolu vardı, fakat hatırlayamadım. Dolandırmadan şöyle ifade edeyim, kullanmadığın müddetçe elinde bulundurmanın manası yok.

Slovenya her turnuvaya NBA ve Euroleague yıldızlarıyla şişirilmiş bir kadronun havasıyla geldi. Bugün ellerinde ülkenin en yetenekli aktif uzunu olan Erazem Lorbek yok, geçen sene kadroya katılma süreci hüsranla noktalanmış Sasha Vujacic yok, Rasho Nesterovic ve Matjaz Smodis belki de defterden silinme zamanı gelmiş isimler. Bunlara bir de coach Memi Becirovic’in, kaptanı Jaka Lakovic’i ilk beş başlatacağını açıklayarak kadrodan kaçırdığı Beno Udrih eklendi kampın başında. Fakat bu takımın elinde hala yetenekli bir oyuncu grubu olmasına rağmen fazla olumlu konuşamıyorum. Zira Slovenya kadroları için asıl konu, potansiyellerini gerçeklemek oldu daha ziyade. Bu takdir edilesi basketbol ülkesi, kısa bir zaman dilimine yayılan ve her açıdan yoğun geçen bu tip şampiyonalarda -belki ’09 istisnasıyla- hiçbir zaman gerekli karakteri gösteremedi. Bu karakteri Lakovic’le göstermeyi deneyeceksen, kendin bilirsin. Fakat burada çok kritik bir sorumluluk üstlenebilecek ve Sacramento Kings ile ortalama üstü bir sezonu geride bırakarak gelen Udrih’i kadro dışına itmek çok mantıklı değildi.


Bu takımda her zaman bazı savaşçılar oldu. Goran Dragic her iki guard pozisyonunda oynarken de böyleydi, aynı şekilde Smodis de sert ve karakterli bir oyuncuydu. Fakat benden Sloven milli takımının son 10 yılını özetlemem istendiğinde, göstereceğim isim Lakovic olurdu. Geçen seneki şampiyonada nihayet biraz olsun aşılmaya başlanmış yumuşaklık, işler kızıştığında o anı yaşıyormuş gibi gözükmemek, hücumdaki pasa dayalı akıcı basketbolun savunma yapmama gibi bir lükse imkan tanıdığı yönündeki zihniyet Slovenler’in sonuna kadar gitmesini engelleyen basketbol karakteristiğinin birkaç temel maddesi idi. Bunların hepsini bir ölçüde Lakovic’in oyun stiliyle özdeşleştirebiliyorum. Fakat Lakovic’in zamanı dolmak üzere ve artık uluslar arası otoriteler bu takımı Dragic’in takımı olarak görüyor. Bu Slovenya için gelecek adına olumlu bir işaret. Fakat kendi evlerinde bütün uzunları oyun dışı kalmış bir Yeni Zelanda takımına uzatmada verdikleri maçı izlemem Slovenya adına bu şampiyonada da umutlarıma sekte vurdu. O gün eksik olan tek oyuncunun Dragic olması, az önce ortaya koyduğumuz argümanı destekleyecek ve takımın yeni karakterinin Dragic üzerinden şekillendiğini düşündürerek o ışığı tekrar görmemizi sağlayabilecektir.

Slovenya’dan bahsederken büyük resme bakmayı tercih ederim ve burada isimlerin çok da belirleyici olduğunu düşünmem. Smodis-Nesterovic ikilisinin yokluğunda Slokar-Brezec ile başlayacaklar ve kenardan da -işte gerçek savaşçı- Miha Zupan, Hasan Rizvic ve Gasper Vidmar gibi kısıtlı oyuncular gelebilecek. Bu sorun olabilir. İşte nihai kadro: Goran Dragic, Uros Slokar, Jaka Lakovic, Samo Udrih, Bostjan Nachbar, Goran Jagodnik, Jaka Klobucar, Primoz Brezec, Sani Becirovic, Hasan Rizvic, Miha Zupan, Gasper Vidmar.


12. Almanya (Grup A)

Almanlar buraya yine geçen seneki proje takımlarıyla geliyorlar. Geçen sene hazırladığım takım profilinde –Tık!– şöyle demişim: “Almanlar’ın uzun yıllar sonra bir turnuvaya farklı beklentiler içinde geldiğini görüyoruz, burada aslolan gelecek dönemlerde takımın iskeletini oluşturacak oyunculara gerekli uluslar arası tecrübeyi sağlamak. Yakın gelecekte ‘1 Süper Yıldız + Herhangi 11 Adam’ formülünü tekrar uygulamaya koymak pek mümkün görünmediğinden, bu turnuvanın söz konusu genç oyuncular yoluyla yarının kazanılması adına büyük önem taşıdığı aşikar.” Bu anlamda oldukça değerli bir turnuvayı geride bıraktılar ve yalnızca 1 galibiyet almış olmalarına rağmen artık Dirk Nowitzki dışındaki Alman oyuncuları ‘herhangi 11 adam’ olarak nitelemeden önce herkes iki kez düşünecektir.

Tıpkı Eurobasket ’09’da yaptıkları gibi hazırlık turnuvalarında da Türkiye, Porto Riko, Rusya önünde alınan güzel galibiyetlerin dışında -Yunanistan maçı istisnasıyla- her maçı kafa kafaya oynadılar ve son dakikalara taşıdılar. Maç sonlarında elbette bu genç takımla büyük dezavantajları var, fakat oraya getirmekten vazgeçmiyorlar kesinlikle. Bunun Alman ulusunun karakteri olduğunu söyleyebiliriz ama öylece kestirip atmamak gerekir. Dirk Bauermann gibi oyun tarzını bu kararlılık üzerine kuran bir coachun yönetiminde olmaları mutlaka bugünkü görüntüye yardımcı olmuştur. Kadroya baktığımızda yine Demond Greene gibi asırlardır bu şampiyonalarda top oynayan ve Nowitzki’nin önemli yardımcılarından olmuş bir tecrübe var. Steffen Hamann, Heiko Schaffartzik, Jan Jagla gibi isimleri bile takımın yaşlıları arasına dahil ediyoruz. Hep bahsettiğim 88-89 jenerasyonundan güç alan kadroda Harris-Benzing-Ohlbrecht-Pleiss-Staiger beşlisinin tecrübelerine birer sene ve şampiyona daha eklemeleri kesinlikle takımı limitlerine yaklaştıran bir faktör.


Hamann-Schaffartzik guard ikilisi bana fena halde Ender-Kerem kombinasyonunu anımsatıyor ve bu hoş bir şey değil. Bunları dengeleyebilecek Pascal Roller gibi bir adam falan iyi gidebilirdi ama o da artık bu tempoları kaldırabilecek durumda değil, kabul etmeliyiz. Sahadaki oyun aklını da gençlik yıllarını düşündüğümüzde ironik gelse de Greene yukarı çekecek. Robin Benzing henüz şut mekaniğini bile kararlaştıramamış bir çocuk, Elias Harris müthiş bir yetenek olmasına rağmen kolejde birincil silahı haline getirdiği post-up oyununu FIBA basketboluna taşıması mümkün değil. Arkasında sırtını vurabileceği fazla isim bulamayacak. Ohlbrecht-Pleiss ikilisi bu yıl takımlarında süre bulmakta zorlanmadılar ve güvenleri yerinde. Jagla’yı da aralarına kattığımızda fena menzili olmayan, savunmayı dağıtma konusunda başarılı bir uzun grubuna sahipler. Fakat Hamann haricindeki dış oyuncularının delici bir özellikte olmaması, bunu büyük bir artı olarak hanelerine yazamamamıza yol açıyor.

Bauermann, Bayern München projesi –Tık!– beklediğim gibi ilerlerse, 3-4 sene içerisinde Avrupa’nın büyük güçlerinin peşinden gitmesini beklediğim bir çalıştırıcı. Benzing Avrupa basketbolunda, Harris de NBA’de ortalamanın üstü oyuncular olmak için yeterli kumaşa sahipler. Bu düşüncelere sahip birinin, Almanya’ya hak ettiğinden fazla değer vermesini bekleyebilirsiniz ve şu anda da kendilerini Avustralya’nın önüne koymamı anlamlandıramıyor olabilirsiniz. Fakat zaman beni haklı çıkarabilir, dikkat! 12 kişilik kadro şöyle oluşmuş: Steffen Hamann, Heiko Schaffartzik, Per Günther, Demond Greene, Lucca Staiger, Robin Benzing, Philipp Schwethelm, Elias Harris, Jan Jagla, Tim Ohlbrecht, Tibor Pleiss, Christopher McNaughton.

2 thoughts on “Brave New World – Tier III”

  1. Evren için yapılan eleştirilerin önemli bir kısmı zaman zaman Sinan Güler'i oyun kurucu olarak kullanmamızdan geçiyor. Evren hem eldeki iki numaralara göre skor bakımından iş yapabilece hemde gerekirse bir numarayı diğer skorer gardlardan daha iyi kıvırabilecek bir oyuncu olarak gözüküyor.

    Hepsini geçtim Ender ve Cenk gibi ne olduklarını ne verebileceklerini bildiğimiz adamlar yerine onlardan daha fazlasını verme ihtmali olan bir adamı kadroda görmek isterdim.

  2. ya ben evren'in 1 numarayı en fazla idare edebileceğini düşünüyorum açıkçası, onu sinan da yapıyor yani olay topu getirmekse.. ben evren'den bugüne kadar fazlasını görmedim 1 numarada oynadığında..

    takımımı bugün kuruyorsam alacağım oyuncu cenk değil evren olur, fakat hem ömer, hem de sinan'ın olduğu takımda cenk hala sokabildiği dış şutuyla bence evren'den daha ideal ekleme.. geçen sene evren de 38% ile atmış sanıyorum ama onun galatasaray'da attığı üçlükler daha çok penetre üzerinden ve forse edilmiş şutlar sonucunda geldi.. cenk ise bu takımda bi örneğini görmediğimiz nokta şutör gömleğini giyebilir..

    açıkçası evren'i belki ömer yerine düşünebilirdim ama barış da, cenk de benim için evren'den önce gelir takımın gereksinimleri çerçevesinde.. kadronun idealden çok uzak olduğunu düşünmüyorum.. bu bana da tuhaf geliyor ama :)

    bunu da son güne bıraktık, bi sürü imla hatası falan var ikinci kez okumadığım için.. haberiniz olsun.. fransa'daki eurobasket 2001 falan demişim..

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *