Polonya Günlükleri: Litvanya Meselesi


Litvanya eşleşmeleri hakkında hazırda tutulan, yaz döneminde halka sunmak ve ezberletmek üzere beklenen klişeler vardır. ”Ekol” sözcüğü mesela, başımız sıkıştığında Litvanya’nın tüm özelliklerini aynı potada eritmeye yarar. ”Jenerasyon” hemen arkasından gelir. ”Basketbol ülkesi” de keza hiç fena değil. Ve bir de eğer adınız Murat Murathanoğlu ise ve önünüzde bir mikrofon varsa, karşınızda Litvanya, Ukrayna, Amerika olsun farketmez, kesinlikle ”Faul olması lâzım” demelisiniz, gözleriniz de o kadar sağlam ki, tekrarı izlemeden bunu söylemek boynunuzun borcu. Hatta utanmadan yayında övünerek bunun sorumluluğunu üzerinde taşıdığınızı da söylemelisiniz. Ne sorumluluğu? Hakeme kafa göz dalma ve insanları ekran başında sinir harplerine sürükleme sorumluluğu.

Fakat 2006’dan bu yana Litvanya maçlarında sığındığımız bir başka isim var: Ender Arslan. Kendisi benim de pek sevmediğim en hafif ifadeyle ısınamadığım bir oyuncu. Nedenleri vardır, belirtiriz bilahare fakat yeri ve zamanı değil. Güzel bir galibiyetin ertesinde şükranlarımızı sunuyoruz kendisine. Son periyottaki akıllı, soğukkanlı oyunu, doğru yerde Hidayet’i doğru yerde de öteki oyuncuları kullanabilmesi müthişti. Gerektiği yerde girip faul de yaptırdı ve yakaladığı isabet oranı bu mevzuda senelerdir sorunlu olan takımı rahatlatır cinstendi. Böyle takım olarak hücum edip, Hidayet’in de başını ağrıtmamak en iyisi. ”Bir sihir yarat Hido” dercesine topu ona verip köşeye çekilmek sıkıntı verebilirdi. Yaratır, yarattı da bunca zamandır ama bugünkü gibi tüm parçaların işe yaradığı ve kendini daha mutlu hissettiği bir düzen her halükarda tercih edilir.


Kahramanlar listesi epey uzun. Ersan’ın ilk periyottaki ustaca, hücumun her yönüne hükmeden hücumundan bahsetmeli kesinlikle. Hep heyecanlı tarzını korusa da, elleri ayakları bazen birbirine dolaşsa da, müthiş bir basketbol zekasına ve yeteneğine sahip Ersan. Takımın da muhtemelen sahip olduğu en önemli şutör, tereddüt etse de zaman zaman.

Tereddüt ne güzel kelime. Buradan Sinan’a gelelim. Oyunun savunma kısmında hep iyi işler yapan ama hücumda sorunları olan (hadi idare eder diyelim) Sinan’ın bugün arka arkaya iki üçlük atmasını nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Genç mütereddit, tereddüt etmeden, el üstünden ilkini gönderdikten ve sayı yaptıktan sonra çok rahatladı zaten. Bir tane daha attı, birkaç tane daha denedi, hücumda sürekli ortalığı karıştırıp top istedi. Hele de Ömer Onan’ın yokluğunda, bunları yapması iki kat değerli. Aynısından yarın da istiyoruz. Savunma performansı, basketbola gigametrelerce uzak olan babamın bile takdirini kazandı. Sorun yaşadığımız bir nokta olan ribaunt mücadelelerinde uzunlara yaptığı yardım ve alamasa bile toplara elini sokarak dengeyi bozması da müthişti. ”Piş işler” yaptı ki bu da süper bir basketbol terimidir.

Böyle oyuncu oyuncu gitmekten sıkıldım, sen de sıkıldın biliyorum okuyucu, tek paragrafa bağlayalım hepsini. Oğuz, Petravicius karşısında ilk yarı diğer tüm uzunlarımız gibi dağılsa da ikinci yarı güzel savundu, Ömer Aşık gibi. Petra’yı uzunlarımızın hafif yandan tutmaları gerektiği tespitini ilk yarı yapmıştı İhsan Bayülken, bunu gören Tanjevic de devre arası uyarılarını yapmış olacak ki daha pasif bir ikinci yarı oynattık adama. Attığı 21 sayının 15’inin ilk yarıda olduğunu tekrardan hatırlatalım. Semih, takımın en dağınık isimlerinden biriydi, 5 faulden oyun dışı kalması işimize yaradı işin doğrusu. Bekir, bulduğu az sürede 4 sayı attı, hiç de fena değil. Ki bunlardan biri, ilk yarının bitimine az bir süre kala Hido ve Ersan’ın dışarıda olduğu ve takım olarak çok sıkıntılı hücum yaptığımız bir anda geldi ki, böyle ekstra basketler her zaman yararlıdır. Engin tutuktu biraz, tıpkı Kerem gibi. Ama turnuva boyunca elbet onlara da sahne sırası gelecektir, kimin ne zaman kahraman olacağı belli olmuyor.


Yunanistan’ın Makedonya’ya ayıp ettiği bir maçla açılan turnuva, İspanya’nın yenilmesiyle ilk süprizini gördü. İzlemediğim için yorum yapamayacağım ama Sırplar yine, yeniden buralarda olacaklar galiba. Büyük bir Dejan Bodiroga hayranı olsam da Sırbistan, sevmediğim bir takım. Zaten sevilecek de bir takım değiller, Spurs gibi. Fakat renk katmaları, evimizi, barkımızı tekrar şenlendirmeleri fena olmaz. İddaa kuponumu yatıran Slovenya’ya diyecek bir şey bulamıyorum. Roddick’in elenmesinden sonra bugün de kaybederek bu bahis işlerinden erken emekli olmam gerektiğini anladım. Yeri gelmişken, özür dilerim Andy. Dillere destan cenabetliğimin son mağduru olduğun için.

Neyse efendim, yendik mendik işte. Hep eleştiriyoruz, zaman zaman sinirleniyoruz ama 12 Dev Adam’ı seviyoruz da galiba. Ama Doğan Hakyemez’i sevmiyoruz, ekranda da istemiyoruz yani ben istemiyorum. Yorumcular torbaya mı girdi arkadaş. Koskoca NTV’nin geldiği son nokta Hakyemez olmamalı. Kaan Kural’ı asıl turnuva boyunca daha sık görmek istiyoruz, 5 dakikalık kısa röportajlar hiç yeterli değil. İbrahim Kutluay da ne karizma saç modeli tutturmuş, bu yolda devam. Murat Kosova’nın bir aralar oluşturduğu sakallı görüntüsü hoştu. Temiz yüzlü, genç spiker imajına dönmüş yine. Hidayet’in Nuri reklamları da ne acayipti, garip işler dönüyor 3G camiasında. Polonya rejisi de tarih yazdı, görünmeyen topçular, çekilmeyen basketler, kameranın önünde duran acayip kafalar…

Budur, buradan görünenler ve görünmeyenler. 2006 macerasına benzer tarzda maçlar oynamak istiyoruz, ilk adımı attık, devamı da gelecek gibi. Bir klasikle bitirelim: Neden olmasın?

8 thoughts on “Polonya Günlükleri: Litvanya Meselesi”

  1. Hafızası aşırı kuvvetli biri sayılmam. Fakat basketbol izlemekle ilgili ilk anılarım için kendimi zorladığımda 1992lere kadar gidebiliyorum. O dönemlerden aklımda kalan en önemli anıda Murat Murathanoğlu'nun faul, steps, hücum faul olması lazım şeklindeki serzenişleri oldu. Hadi o zamanlar 7-8 yaşlarımda olduğumdan ve işin eğlencesine baktığımdan pek rahatsız etmiyordu. Fakat ben büyüdükçe bu adamın anlatımıda olgunlaşır sanmıştım fakat 17 sene sonra bu gün hala o olması lazım bu olması lazım mantığında bir sunuş ve bu sunuşun NTV gibi eskisi kadar olmasada (son dönemde spor yayınlarında kalitelerinin düştüğüne inanıyorum) hala saygın bir kanalda olmasını garipsiyorum.

    Petr Sudeklerden Eddie Rushlara geldik ama mantık hala aynı mantık. Ondan sonra sporda neden gelişemiyoruz neden o olmuyor bu olmuyor deniyor. Senin sporu 15 senedir tanıtan adamın hala kıl tüy yün hakem muhabbeti yapıyorsa tabi gelişemezsin.

    Halbuki ben kendisini İsmet Badem'e bu işi yapman için sana birde para veriyorlar yorumunu hatırlamak isterdim.

    Bu arada Ender Aslan kendinden öyle bir nefret ettirdiki şu turnuvada MVP olsa bile ne tuttuğum takımda nede milli takımda görmek istemem. Ama yinede dünkü oyununu takdir etmemek ayıp olur. Tıpkı dün sahada sadece fiziken bulunan Semih Erden'in rezilliğini görmeden edememek gibi.

    Ömer Aşık'ta çok önemli özellikleri olan bir uzun ama hala hücumda yer almayı becerememesi ve topu hep potanın neredeyse tam altında alması nedeniyle olabileceğinin yarısı bile olamamış bir adam hala. Fakat yinede gözümde Semih'ten daha ilerde bir sporcudur her açıdan.

    O değilde bir Cenk Akyol vardı ona ne oldu der kendisine selam ederim 😀

  2. @Efsane Mrsiç

    ya ironi nasıl yapılır bilmiyorsun ya da gayet ciddisin. her iki ahval ve şerait içinde dahi vazifen, beyin reflekslerine baktırmaktır.

    amerika destekli, abbas güçlü yönetimindeki blogunuz: numaraiki.

    maksat ordu yıpranmasın. sevgiyle. yazı güzel olmuş.

  3. @robbie:

    giriş için şöyle bi şey söyleyeceğim oradaki kelimelerin bazılarını kullanmış biri olarak, bazen klişe olması doğruluğunu gölgelemez..

    yazı 10 numero..

    @mrsic:

    milli maç milli duygularla izlenir, anlatılmasına ben karşıyım ama kabul edebilirim.. fakat burada eleştirilen hakem muhabbeti, MM'nin zaman zaman rahatsızlık verici boyutlara ulaşan ve insanları yok yere provoke eden tepkileri.. bunlar milli tepkiler midir? ya da milli duyguların getirisi midir, olanı "olmasını istediğimiz" olarak çarpıtmak? ya da hakemde art niyet arayışı bi milliyet olarak türkler'in karakteristik özelliği midir, öyle mi sağlanacaktır "anlatımda millilik"?

Leave a Reply to CaRtMaNtR Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *