Vlasic Era


Başlığı görenler ilk olarak “Hangi Vlasic Era?” diyebilirler bugün yaşadığı ve yaşattığı şoku da düşünerek. Ben sadece Blanka’yı kastetmiyordum oysa ki… NTVSpor’un Pekin öncesi yayınlarından birinde tanık olmuştum Vlasic ailesinin yapısına. Basketbolcu olduğunu okuduğum annesini göremedik gerçi sözkonusu programda, belki çocuklarının daha sert olabilmesi için onları annelerinden ayırmış bile olabilir Baba Vlasic. Ama sporcu bir gen havuzundan çıktı yüksek atlamanın bu yeni yüzü, bunu kolaylıkla söyleyebiliriz… Josko Vlasic eski bir dekatloncu, TDK izin verirse belki de dekatlet. Hatta Akdeniz Oyunları için bulunduğu Casablanca şehri Blanka’nın isminin ilham kaynağı. Hayata 1-0 önde başlamış yani Blanka, ismini böyle büyüleyici bir şehirden aldığını düşününce görüntüsü çok da şaşırtmıyor beni. Zaten bu olimpiyatlarda bu açıdan favorim Estonyalı bir ablaydı, adını unuttum şimdi de bir ara eklerim buraya…


İki erkek kardeşi var Blanka’nın. Bir tanesi üniversiteyi basketbol bursuyla ABD’de okumaya hak kazanıyor. Ancak babası basketboldaki geleceğini parlak görmeyince kendisini apar topar Hırvatistan’a geri çağırıp cirit üzerine yoğunlaşmasını salık veriyor. Akabinde de bitmek bilmeyen bir kamp süreci… Küçük kardeş Nikola ise henüz ilkokul çağında, ancak ülkenin en büyük kulüpleri şimdiden onun peşinde, YouTube üzerinden birkaç videosuna da ulaşabilirsiniz muhtemelen. Luka Modric’ten esintiler sunan bu çocuğun da bir sakatlık yaşamadığı takdirde milli takım düzeyine ulaşabileceği yönünde genel görüş. Bir başarı hikayesi diyebiliriz Josko Vlasic’in yaptığına, tabi kendi hedefleri doğrultusunda. Babadan çok antrenör gibi gözüktü bana programda da, baskıcı yöntemler uygulamış olabileceğini de düşünmüyor değil insan. Vlasic’in bazı sözlerinden ben bu çıkarımı yapabiliyorum ama günahını da almayalım adamın yok yere.


Pekin’e çok iddialı gelmişti Blanka Vlasic, genel olarak da ikinciliği hazmedemeyen biraz kibirli bir hatun gibi gelmiştir hep bana. “Şu an için sadece bu deneyimin tadını çıkarmak istiyorum” gibi bir şey duyabileceğiniz biri değil yani. Olimpiyat Oyunları çok sık gerçekleşen bir olay değil biliyorsunuz, bu nedenle de spor aleminin en majör etkinliği. Bu bağlamda burada Belçikalı Tia Hellebaut’a kaybedilmiş altının kariyerinde dönüp bakmayı pek istemeyeceği bir sayfa olduğu aşikar. Ama Blanka henüz 24 yaşını doldurmadı, yani onu idolü Stefka Kostadinova’nın kariyerine benzer bir kariyere taşıyacak zamana sahip. İşe idolünün 1987 yılında kırdığı 2.09 metrelik rekor ile başlaması çok zor gözükmüyor, antrenmanlarda 2.10’un üstüne çıktığı da sır değil…


Olimpiyatlardaki bireysel yarışmalarda günlük ruh hali çok büyük bir etken olmakta, beden üzerinde de etkileri olabiliyor psikolojik durumun. Blanka’yı çok doğru bir psikoloji içinde görmediğimi söyleyebilirim bugün, yine de uzun atlamanın 1 numarası halen Blanka Vlasic. 30 yaşında 2.05 ile kariyerinin zirvesine ulaşan Tia’dan daha fazla potansiyeli olduğu ortada. Her ne kadar iddialı konuşmaktan çekinecek biri olmasa da, “En iyi yıllarıma daha var” cümlesini de çok sık duyuyoruz Blanka’nın ağzından. Pekin’de bir hayal kırıklığı yarattı mı, bunun için sağ çerçevede bir anketimiz de var zaten, ama bu güzel kadını önümüzdeki yıllarda çok konuşacağız. Selefi Stefka’nın da ilk olimpiyatında Seoul’den gümüşle döndüğünü hatırlatalım ve Blanka’nın Stefka ve rekorunu kırma ihtimali hakkında söylediği sözlerle bitirelim:


“Stefka is the most complete high jumper of all time. She has an unparalleled list of honours and her brightness was, and still is, immense. I want to be like her. She made her own history, and I am making my own history.”


“I need to be in good shape, able to do lot of jumps of high intensity. Regarding technique, there is nothing special I need to change. It’s more about circumstances and my physical ability in that moment.”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *